Bor MİNERALİ HAKKINDA

Bor, insan vücudunun az miktarda ihtiyaç duyduğu ve hücrelerde sentezlenemediği için besinlerle dışarıdan alınması gereken önemli bir besindir. 1980'li yıllara kadar borun insanlar üzerinde hiçbir etkisi olmadığı düşünülüyordu. Son dekadlarda yapılan çalışmalar, borun yaşamımız için vazgeçilmez bir unsur olduğunu ve beden fonksiyonları için düşünülenden daha fazla etkili olduğunu göstermiştir.

Bor doğada serbest olarak bulunmaz, dünyada bazı bölgelerde madenlerden elde edilen boraks, kernit ve turmolin halindeki bileşikler halinde bulunur. Bor, gıdalarda mevcuttur ve gıda takviyesi olarak da kullanılmaktadır. Bitki hücre duvarlarının yapısal bir bileşenidir ve bitki büyümesi, tozlaşma ve tohum oluşumu için gereklidir (1). Bor, bitkilerin dışarıdan patojen saldırısını önleyen hücre duvarlarının inşası sırasında kullanılır ve sağlamlığını sağlar.

Bor kaynakları meyve, sebze, bakliyat, baklagiller ve fındıktır. Hayvansal gıdalar olan süt ürünleri, balık, et ve tahılların çoğu zayıf bor kaynaklarıdır. Birleşik Krallık Ulusal Gıda Araştırması'na göre, Birleşik Krallık'ta ortalama diyet boru alımı 0.8 ila 1.9 mg / gün arasında değişmektedir (2). Ortalama bir diyette bor alımının günlük 1.2 mg civarında olduğu düşünülmektedir (3) ve bu miktar yıllar içerisinde azalmaktadır (4).

İnsanlarda bor üreme ve gelişme, kalsiyum metabolizması, kemik oluşumu, beyin fonksiyonu, insülin ve enerji metabolizması, bağışıklık ve steroid hormonlarının fonksiyonu (testosteron, östrojen ve D vitamini gibi) üzerinde faydalı etkilere sahip olabilir.

Doğada bor en yaygın olarak oksitleri, genellikle alkali veya toprak alkali boratları veya borik asit olarak bulunur. Bor doğada elemental olarak bulunamaz. Bor, yiyecek ve içeceklerde inorganik boratların yanı sıra kalsiyum fruktoborat gibi mono veya dişeker-borat esterleri olarak bulunur (5,6). Ağızdan alınan borun büyük çoğunluğu sindirim sistemi içerisinde öncelikle borik aside hidrolize edilir ve yaklaşık %85-90'ı emilir (7). Bor bileşikleri kimyasal olarak benzer özellikler sergilerler ve izlenen etkiler değerlendirildiğinde diyet yoluyla borik asit veya sodyum tetraborat verilen hayvan deneylerinde farklılıkları saptanmamıştır (8).

Hidrojen borat, borasik asit ve ortoborik asit olarak da adlandırılan borik asit, 20 °C sıcaklıkta litrede ortalama 47g çözünürlüğe sahiptir ve zayıf asidik özelliğe sahiptir. Kristal tuz formdaki boraks'ın bor içerik oranı %11,3 iken borik asitte bu oran %17,5’tir ve yaklaşık %50 daha yüksektir (9).

Boraks ve borik asit % 95- %99,5 saflıkta formlarda olup gıda, laboratuvar ve tarımsal amaçlara uygun kalitede hazırlanarak satılmaktadır. Saflığı bozan maddeler arasında sodyum, potasyum, kalsiyum, klorür, bikarbonat, karbonat, sülfat ve fosfat gibi doğal toksik olmayan bileşikleri sayılabilir ancak toksik veya ağır metalleri içermez.


Bor Fizyolojisi

Yetersiz miktarda bor alımı için bildirilen çeşitli tepkiler, bu elementin yararlı biyo aktivitesinden sorumlu etkin mekanizmayı tanımlamayı zorlaştırmıştır. Vücuda alındığında oluşturduğu geniş cevap yelpazesi, borun vücutta etkilediği bir hücre sinyal sisteminin varlığına veya birçok biyokimyasal işlemde yer alan bir mekanizmanın oluşumu veya aktivitesini değiştirmesine bağlı olabilir.

Bor bileşikleri ağızdan alındığında midede hidroklorik asit ile reaksiyona girerek borik asit ve sodyum klorür oluşturur. Bu, uygulanan bor dozunun hem insan hem de hayvan çalışmalarında %90'ından fazlasının idrarla borik asit olarak atıldığının tespitiyle desteklenmektedir.

Borik asit vücutta organik bileşiklerin hidroksil gruplarıyla ester kompleksleri oluşturur; bu tercihen hidroksil grupları bitişik veya cis- yönünde olduğunda meydana gelir. Bu özellik sayesinde, riboz dahil olmak üzere biyolojik olarak önemli birkaç şekere sahip olan borik asit oluşturan kompleksler olarak ortaya çıkar ve hücre zarının sağlamlığı arttırılır. Borun ribozu stabilize edebilmesi sayesinde genetik haberci olan RNA'ya destek vermektedir. Bu komplekslerin oluşumu konsantrasyona bağlıdır ve geri dönüşümlüdür (10).

Borik asit olarak alınan bor, adenosinin bir bileşeni olan riboz da dahil olmak üzere biyolojik olarak aktif olan önemli şekerlere sahip kompleksler oluşturur(11) ve böylece, ribozu bozulmaya karşı korumaktadır (12). İncelenen hayvan veya insan bileşiklerinden S-adenosilmetiyonin (SAM), bor için bilinen en yüksek afiniteye sahiptir (13). SAM kompleksi DNA, RNA, proteinler, fosfolipidler, hormonlar ve nörotransmitterlerin metilasyonu için önemli olup ve vücutta en sık kullanılan enzim substratlarından biridir. SAM’in yaklaşık %95'i S-adenosilhomosistein'e dönüştürülür. Diadenosin fosfatlar ise tüm hücrelerde bulunur ve nöronal tepki ile ilişkili sinyal nükleotitleri olarak işlev görür (14).

S-adenosilhomosisteinin hidrolizi sonrasında homosistein oluşur. Dolaşımdaki yüksek miktardaki homosistein ve tükenmiş SAM, ateroskleroz, osteoporoz, artrit, kanser, diyabet ve bozulmuş beyin fonksiyonu gibi birçok hastalığın meydana gelmesi ve mekanizmasında etkin rol oynar. Bu bulgular, bor eksikliğinin farelerde plazma homosisteini arttırdığı ve karaciğer SAM düzeylerini düşürdüğünün gösterilmesiyle de desteklenmiştir (15).

Bor ayrıca metabolizmamızın önemli aktörlerinden olan ve uzun yaşamla ilişkilendirilen nikotinamid adenin dinükleotidi (NAD +) güçlü bir şekilde bağlar ve dahil olduğu reaksiyonları etkileyebilir (13,16). Di-adenosin-fosfatlar (ApnA) yapısal olarak NAD + 'ya benzer. Ap4A, Ap5A ve Ap6A ile bor elementinin bağlanması NAD+ 'ya kıyasla büyük ölçüde yüksektir, ancak hala SAM'dan daha azdır (13,17). Terminal adenin parçalarının yan yana gelmesi bitişik riboz parçalarını da yakına getirir; bu durum, karşıt ribozlar arasındaki ortak bor bağlanmasını güçlendiren bir olgudur. Bu nedenle bor insülin salınımı, kemik oluşumu, bağışıklık yanıtı ve beyin fonksiyonu dahil olmak üzere etkisi olduğu gösterilen birçok işlem için bir sinyal iyonu olan Ca+2 salımının önlenmesi ile NAD+ ve / veya siklik ADP ribozun bağlanması yoluyla aktivitesini gerçekleştiriyor olabilir (18). Bazı önemli çalışmalarda, bor-mineral tuzlarının, yaşamın erken evreleri olan “RNA dünyası” aşamasında riboz stabilizasyonu ile kritik bir rol oynayabileceğini; bu yüzden micro RNA'ların da vücudumuzda boratlarla stabilize olduklarını düşündürmektedir(19).

Bor, yutulduktan sonra serbest difüzyon ile dağılarak çeşitli memeli türlerinin kan ve vücut dokularında (karaciğer, kas, kolon, testis, epididim, seminal veziküller, prostat, adrenal) hızla izlenmeye başlar. Bor çoğu vücut dokusunda belirgin olarak birikmez ancak kemik, tırnaklar ve saçlar diğer vücut dokularından daha yüksek bor seviyelerine sahipken, yağ daha düşük bor seviyelerine sahiptir (20). İnsan vücudundaki toplam bor içeriğinin 3 ila 20 mg arasında değiştiği ve en yüksek konsantrasyonların kemik, tırnaklar ve saçlarda (4.3 ila 17.9 ppm) bulunduğu tahmin edilmektedir (21). Borun büyük bir çoğunluğu kanın plazma kısmında bulunur (22). Borik asit, borun kanda, idrarda ve diğer vücut sıvılarında izlenen ana formudur. İnsan dokularında ve vücut sıvılarında en fazla bor, borik asit (%98.4) ve borat anyonu (%1.6) formunda bulunur. Diyetteki artmış alımlarına yanıt olarak kan bor seviyelerini korumak amacıyla idrardan atılımının artırılarak dengenin sağlandığı düşünülse de, henüz bu dengenin nasıl sağlandığı tam anlamıyla gösterilememiştir (23).

Borun biyolojik seyahatini öğrenebilmek için birçok çalışma düzenlenmiştir. Dişi farelerde 21 gün boyunca yüksek miktarlarda bor (9.25 mmol/L su) takviyesinin kan bor konsantrasyonlarında bir artışa neden olduğu izlenmiş, ancak tanımlanmamış bir homeostatik mekanizma aracılığıyla karaciğer ve beyindeki fazla miktarda borun kendi konsantrasyon gradyanlarına karşı azaltıldığı saptanmıştır (24). Ağızdan alınan bor bileşikleri çoğunlukla idrar aracılığıyla atılır. Bor atılımı nispeten hızlıdır ve yarılanma ömrü 21-24 saat olarak saptanmıştır. Bor ayrıca az da olsa dışkı, ter, nefes ve safrada da atılır(25,26).

Borik asit, boraks ve disodyum oktaborat tetrahidrat formlarındaki borun sağlıklı cilt yoluyla emilimi düşüktür ve ortalama günlük diyet alımından önemli ölçüde daha azdır. Ciltteki çok düşük düzeydeki bor emilimi, sistemik alımı önlemek için eldiven kullanımının gereksiz olduğunu göstermektedir(27). Borun vücuttaki dağılımı incelendiğinde paratiroid bezlerinde en yüksek konsantrasyona sahip olduğu, ardından kemikler ve diş minesininde bulunduğu saptanmıştır.

Borik asit, bir protonun üretimi sırasında bir hidroksil grubunu kabul eder. Bu özellik borik asidin bor esterleri oluşturmak için hidroksil gruplarıyla biyomoleküller ile reaksiyona girmesine izin verir. Bor ester oluşumu, hidroksil grupları bitişik ve cis olduğunda en iyisidir. Hücre zarlarındaki fosfoinositidler, glikoproteinler ve glikolipidler cis-hidroksil grupları içerirler ve zar bütünlüğünü ve fonksiyonunu etkileyen kalsiyum şelatörleri ve/veya redoks metabolizması modifiye edicileri olarak işlev görebilen bor ester kompleksleri oluşturabilirler(5). Bu nedenle bor eksikliğinde önemli hormon reseptörlerini ve sinyal iletim fonksiyonlarını bozabilir. Bor eksikliğinin bazı hormonların aktivitelerini etkilediğini gösterilmesi de bu öneriyi desteklemektedir.

Önemli görevlerinden biri hücre zarı fonksiyonlarının düzenleyicisi olan borun etkisiyle kalsiyum ve magnezyum hareketlerinin değiştirdiğini görürüz. Bor eksikliği ile birlikte çok fazla kalsiyum hücre içine taşınırken magnezyum hücre içerisine hareketi azalmaktadır. Bu durum, özellikle yaşlılık sürecinin ve buna yol açan bor eksikliğinin mekanizmasını açıklayıcıdır. Bu, yaşlılığın ve buna yol açan bor eksikliği hastalıklarının durumudur. Sağlıklı ve özellikle genç yaşlarda iken 2:1 olan kalsiyum/magnezyum oranı faydalıdır ve sağlıklı bir diyetle sağlanabilir. Ancak artan yaş, bor eksikliği ve sonuçta ortaya çıkan hastalık koşulları nedeniyle bu dengeyi sağlayabilmek için gitgide daha az kalsiyum ve daha fazla magnezyum gerekmektedir.


DOĞADAKİ BOR KAYNAKLARI

Bor tuzları genellikle suda iyi çözünür. Borik asidin suda çözünürlüğü 47 g/L, boraks 25.2 g/L ve bor trioksit 22 g/L'dir. Deniz suyu yaklaşık 4-ppm bor içerir. Nehir suyu genellikle sadece 10 ppb içerir. Deniz yosununda 8-15 ppm ve midyelerde 4-5 ppm (kuru kütle) bor bulunmuştur(26).

Dünya borunun çoğunluğu ortalama 4.5 mg/litre konsantrasyonuyla okyanuslarda görülür (Weast ve ark., 1985). Tatlı sudaki bor miktarı, kaynak alanının jeokimyasal doğası, deniz kıyı bölgelerine yakınlığı ve endüstriyel ve belediye atık sularından gelen girdiler gibi faktörlere bağlıdır(28). Dünya Sağlık Örgütü tarafından içme sularında bor konsantrasyonu için yönerge ilk kez 1993’de çıkarılmıştır. Türkiyede içme sularıda ortalama Bor miktarı 0.5 mg/L (29) iken İstanbulda bu oran 0.04 mg/L’dir (30). Ambalajlı suların değerlendirildiği Gıda Güvenliği Hareketi’nin sunduğu rapora (2020) göre bor için analizi yapılmış ticari paketlenmiş sulardaki bor miktarı ortalama 0,07 mg/L’dir (31).

Bor tüm bitkilerde ve işlenmemiş gıdalarda bulunabilir. Yeterli miktarda meyve ve sebze içeren diyetler günde yaklaşık 2 ila 5 mg bor sağlar, ancak bu aynı zamanda gıdanın yetiştirildiği bölgeye ve nasıl yetiştirildiğine de bağlıdır. Bitki kökenli gıdalar, özellikle meyveler, yapraklı sebzeler, fındık ve baklagiller, şarap, elma şarabı ve bira da daha fazla bor bulunur. En yüksek bor konsantrasyonlarından bazıları (µg/g taze ağırlık) avokado (14.3 + 0.4), fıstık ezmesi (5.9 + 0.2), kuru erik suyu (5.6 + 0.0), çikolata tozu (4.3 + 0.4), şarap (3.6) + 0.0), üzüm suyu (3.4 + 0.0) ve ceviz (2.6 + 0.1) olarak saptanmıştır (32). Bu değerler, gıdaların üretildiği ortama bağlı olarak değişebilir. Organik gıdalarda bor miktarının konvansiyonel tarımla üretilen gıdalardan daha sık olduğu bildirilmiştir ve bu oran %8.2 ile azımsanmayacak kadar yüksektir (33). Ayrıca şunu biliyoruz ki, hayvansal gıdalar olan et, balık ve süt ürünleri zayıf kaynaklardır.

Gelişmiş ülkelerdeki ortalama bor alım miktarı günde 1-2 mg'dir. Hastanede yatan hastalar günlük ancak 0.25mg bor alabilirler. Kimyasal gübreler topraktan bor alımını engeller: iyi toprakta yetiştirilen organik bir elma 20 mg bor içerebilirken gübre ile yetiştirilirse sadece 1 mg bor olabilir.

Temsil edilen çok çeşitli diyetler nedeniyle ülkeler arasında farklılıklar beklenebilir. Ortalama bor alımı ülkeden ülkeye değişiklik gösterir; Amerika Birleşik Devletleri'nde 1,7-7,0 mg/gün; Meksika'da 1,75-2,12 mg/gün; Avrupa Birliği'nde 0.8-1.9 mg/gün; Avustralya'da 2,16-2,28 mg/gün; ve Kore'de yaklaşık 0.93-1,58 mg/gün (34,35) olarak ölçülmüştür.

Türkiye'de bor bakımından zengin bölgelerde (Osmanca ve İskele köyleri/Balıkesir) günlük ortalama bor maruziyet değeri 6,77mg (1,78-22,8mg) ve fakir olan bölgelerde (Ankara ve Balıkesir şehir merkezleri) 1,26 mg (0,21-2,90 mg) ila 1.22 mg olarak hesaplanmıştır (36). Bu değerler, bor yatakları açısından dünyanın en zengini olsak da, şehir merkezlerinde yaşayanların bor alımının az olduğunu göstermektedir.

Kötü beslenme alışkanlıkları ile modern gübre kullanımı nedeniyle, 50 veya 100 yıl öncesine kıyasla bor alımımızı büyük ölçüde azaltmıştır. Gıdalardaki bor eksikliğinin bazı artrit türlerine neden olabileceği öne sürülmüştür. Bu hipotezden yola çıkarak bazı ülkelerin neden diğer ülkelere göre daha fazla veya daha az artrite sahip olduğunu belirlemek için epidemiyolojik çalışmalar yapılmıştır. Yerel olarak tüketilen gıdaların bor seviyelerini belirlemek amacıyla Jamaika, Mauritius, Fiji ve İsrail ziyaret edilmiştir. Bu topraklarda yetiştirilen yiyeceklerin farklı bor seviyelerine sahip olduğu bulunmuştur. Jamaika'da gıdalarda en düşük toprak bor düzeylerine sahiptir ve artrit oranları yaklaşık olarak %70'tir. Bunu Mauritus izler ve artrit oranları yaklaşık %50’dir. Bu ülkelerdeki günlük bor alımı 1 mg / gün'den azdır. Buna karşılık İsrail'de tüketilen gıdalar, düşük artrit insidansı ile ilişkili olarak yüksek bor konsantrasyonlarına sahipti.

Güney Afrika çalışmaları, çoğunlukla mısır tüketen topluluklarda, gübre ile yetiştirilen işlenmiş mısır tükettiklerinde daha fazla artrite sahip olduğunu göstermiştir. Diyetle alınan borda coğrafi farklılıklar vardır, ve bor alımı ABD'de 50 yılda önemli ölçüde düşmüştür. Özellikler gençlerdeki oranda daha belirgin olmakla birlikte artrit artmakta, adeta bir salgın hastalık kadar yaygın görülmektedir. Gübre kullanımının artması ve bitkilerin genetik seçimi, gıda maddelerinin kalitesinde ve besin içeriğinde çok çeşitli değişikliklere yol açmıştır. Endüstriyel tarımın gelişimiyle paralel olarak bor kaybının artması, eser elementlerde ve diğer besin maddelerindeki hayati değişiklikleri yansıtabilir (4).

ABD, İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda genel olarak ortalama toprak bor seviyelerine sahiptir ve gıda ile tahmini olarak 1-2 mg bor alımı vardır. Bu ülkelerde artrit oranı yaklaşık %20 düzeyindedir. Ancak Batı Avustralya'daki Carnarvon kasabasında toprak ve suda yüksek bor seviyelerine sahiptir ve artrit oranı sadece %1'dir. Yeni Zelanda'da Ngawha Springs adlı bir yerde, artrit için küratif olarak çok yüksek bor seviyeleri bulunan kaplıca suyu kullanılır. Yüksek bor alımının olduğu (günlük 5 ila 8 mg) İsrailde  %1-5 artrit oranları raporlanmıştır (4).


BORUN VUCUTTAKİ EKSİKLİĞİ

Bor takviyesi veya eksikliği ile yapılan deneyler, borun kalsiyum ve kemik metabolizmasını etkilediğini ve diğer besinlerin (VitD ve magnezyum) eksikliğinde etkilerinin daha belirgin olduğunu göstermektedir. Bor, membranlar arası taşınmaya etkileri nedeniyle serebral fonksiyonda yer alabilir. Hücre dışı doku matriksinin sentezini etkiler ve yara iyileşmesinde faydalıdır. Borun birçok biyolojik aktiviteye sahip olduğu gösterildiğinden, borlanmış bileşiklerin kimyası üzerine araştırmalar son yıllarda artmış, nanoteknolojik çözümler üretilmeye başlanmıştır. Bor bileşiklerinin hayvanlarda hem in-vitro hem de in-vivo güçlü anti-osteoporotik, anti-enflamatuar, hipolipemik, pıhtılaşma azaltıcı ve anti-neoplastik ajanlar olduğu gösterilmiştir (37).

İnsanlarda bor eksikliği bozulmuş makromineral dengesi, elektrolit imbalansı, enerji veriminde azalma, azot ve oksidatif metabolizmalarda aksamaya neden olur. Eritropoez ve hematopoezde değişiklikler; depresif davranışta artış ve zihinsel uyanıklıkta azalmı düşündüren elektroansefalogram (EEG) değişiklikler izlenmesi nedeniyle azalmış psikomotor beceriler ve bilişsel dikkat ve hafızada gerilemeye neden olur (38,39).

Bor eksikliğinin hayvan modellerinde yaşam döngüsünün büyümesini ve tamamlanmasını önlediğini gösteren çalışmalar vardır. Bor yoksunluğunun büyümeye zarar verebileceği ilk orijinal bulgu (40), bağımsız laboratuvarlarda daha fazla araştırmanın temelini oluşturmuştur(41–43). Bor eksikliği, küçük deniz alglerinde hücre döngüsünün durmasına neden olduğu ve böylece normal büyümelerini etkidiği gösterilmiştir. Bor eksikliğinin zebra balığı ve kurbağalarda yaşam döngüsünün (embriyo sağkalımı) tamamlanmasını önlediği ve kurbağalarda uzuv gelişimini önlediği de gösterilmiştir.

Borun besinleri korumak için kullanılan gıda katkı maddesi olarak en çok alınabilecek olan dozların çocuklar için günlük 0,04 mg/kg, ergenler, yetişkinler ve yaşlılar için ise 0.01 mg/kg olduğu hesaplanmıştır (44).

İnsanlarda, bor eksikliği belirti ve semptomları kesin olarak tespit edilmemiştir. Sınırlı veriler, bor eksikliğinin zihinsel uyanıklığı azaltarak ve bilişsel beyin işlevlerini bozarak etki gösterebileceğini düşündürmektedir (1,45,46). Ayrıca düşük bor oranları içeren bir diyet (0.25mg bor/2.000 kcal) menopoz sonrası kadınlarda idrar kalsiyum ve magnezyum atılımını artırabilir ve serum östrojen konsantrasyonlarını düşürebilir (45,47).

Düşük bor alımlarının (0.23 mg bor/2.000 kcal) ayrıca plazma kalsiyum ve serum 25-hidroksi D vitamini seviyelerini azalttığı ve erkeklerde ve kadınlarda serum kalsitonin ve osteokalsin seviyelerini artırdığı görülmektedir (45); bu değişiklikler kemik mineral yoğunluğunun düştüğünü gösteren çalışmalar ile uyumludur.

İdrar bor düzeyleri ile bor alımı birlikte değerlendirilmesi bireyin düşük bor düzeylerine sahip olup olmadığının bir göstergesi olabilir. 2-3 ay boyunca günlük 0,5 mg’den daha az bor tüketen insanlar bor takviyesine (3 mg/gün) anlamlı yanıt verir. Bu nedenle, damar yoluyla günde 0.5 mg'dan daha az bor sağlayan diyetle beslenenlerde veya günlük idrarla 0.5 mg’den daha az bor atılımı saptananlarda bor eksikliği düşünülmelidir (48,49).

Diyetle alınan borda sağlanan dokuz kat artışın (ortalama 0.36 > 3.23 mg/gün) plazma Bor konsantrasyonlarını 1.5 kat artırdığı gözlenmiştir (ortalama 64 ila 95 ng / mL) (50). Perimenopozal kadınlara 60 gün süreyle günlük 2.5 mg destek verilmesi, ortalama plazma bor onsantrasyonunu 33 ng/mL'den ( 20-67 ng/mL) 52 ng/ mL'ye (aralık, 28-75 ng/mL) yükselttiği gösterilmiştir (51).

Postmenopozal kadınlarda açlık plazma bor konsantrasyonları 34 ila 95 ng/mL (3,14 ila 8,79 mcmol / L) arasında değişir (52). İçme suyu bor konsantrasyonu ve kan bor düzeylerinin karşılaştırılmasında, içme suyunun günlük kilogram başına 0.02, 0.08, 0.3, 0.4 ve 0.5 mg alındığı bölgelerden insanlarda ortalama kan Bor konsantrasyonları sırasıyla 68, 347, 585, 450 ve 659 ng / mL saptanmış olup kan bor düzeylerinin sudan alınan bor konsantrasyonları ile korelasyon gösterdiği saptanmıştır (53).

ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), tüketicilerin toplam besin içeriği kapsamında ürünlerin besin içeriğini karşılaştırmasına yardımcı olmak için Günlük Değerler (DV'ler) geliştirmiştir. Amerikan Ulusal Bilim, Mühendislik ve Tıp Akademileri Gıda ve Beslenme Kurulu bor için tavsiye edilen alım dozu veya alım üst sınırı belirlemediği için borun günlük alım değerleri bulunmamaktadır (7). İnsanların en az 0.2 mg / gün bor ihtiyacı olduğu ve günlük ortalama bor maruziyet değerinin yaklaşık 1-2 mg bor içerdiği öne sürülmesine rağmen, birçok çalışma bunun beslenme ile sağlanamadığını ve borun kemik (54), steroid hormonlar (55) ve D vitamini (56) için faydalı etkilerinin günlük 3mg altındaki alımlarda sağlanmayacağını göstermektedir. Bor tüketimi için Avrupa Birliği önerileri yetişkinler için günlük 10 mg ve 1-3 yaş için 3 mg; 4-6 yaşlar için 4 mg; 7-10 yaş için 5 mg; 11-14 yaşlarda 7 mg; ve 15-17 yaşlarda ise 9 mg’dır (57).


BORUN Vücudumuzdaki etkileri

Kalsiyum (Ca) VE Magnezyum (Mg) FİZYOLOJİSİ

Üç klinik çalışma ve hayvanlarla yapılan bor eksikliği çalışmaları, borun makromineral dengeleri ve hücresel metabolizmayı etkileyerek kalsiyum ve magnezyumun vücuttaki işlevlerini ve vücutta kalım sürelerini arttırdığını göstermiştir (49,58,59). Bor eksikliği paratiroid bezlerinin aşırı aktif hale gelmesine neden olur ve kemiklerden ve dişlerden kalsiyum salarak kalsiyumun kan seviyesini yükselten çok fazla paratiroid hormonu salgılar. Bu mekanizma uzun dönemde osteoartritlere, osteoporoz ve diş çürümelerine yol açabilir. İleri yaşlarda yüksek kan kalsiyum seviyeleri ise yumuşak dokuların kireçlenmesine, kas spazmlarına ve sertliğine neden olur; endokrin bezlerinin, özellikle epifiz bezinin ve yumurtalıkların kalsifikasyonu; arteriyoskleroz, böbrek taşları ve böbreklerin kireçlenmesi sonuçta böbrek yetmezliğine yol açabilir.

Bor, magnezyum emilimini ve kemikte birikmesini önemli ölçüde artırır. İnsan vücudundaki magnezyumun yaklaşık %60'ı kemikte, özellikle de kalsiyum metabolizmasını düzenleyen anahtar enzimler için bir kofaktör olduğu kemik korteksinde bulunur(60). Bor eksikliği magnezyum eksikliği ile birlikte özellikle kemiklere ve dişlere zarar verir. Ayrıca bor, D vitamininin aktif formuna dönüştürülmesinde rol oynar, böylece yumuşak dokunun kireçlenmesine neden olmak yerine kalsiyum emilimini, kemik ve dişlerde ise birikimini arttırır. Magnezyum, kalsiyum metabolizması düzenlemesinin yanı sıra adenosin trifosfat (ATP) üretimi için esastır ve lipit, protein ve nükleik asit sentezinde yer alan 300'den fazla enzimin kofaktörü olarak hizmet eder (61). Pozitif yükü nedeniyle magnezyum hücre zarlarını stabilize eder, kalsiyumun hareketlerini dengeler ve bir sinyal transdüseri olarak işlev görür. Günümüzde çok yaygın görülen magnezyum eksikliği nedeniyle diyette bor eksikliği ve bor desteği yapılması düşünülmelidir.

Bor takviyesi günlük kalsiyum kaybını %44 azaltacaktır (47). Bu kalsiyum esas olarak emilmiş kemik ve dişlerden geldiğinden, bor eksikliği osteoporoz ve diş çürümesine neden olan önemli bir faktör olabilir.

Bir grup bilim insanının çalışması bor seviyeleri ile kalsiyum ve magnezyum atılımı arasında önemli bir ilişki olduğunu düşündürmektedir. Ortalama 61 yaşında olan menopoz sonrası 11 kadın, 167 gün boyunca başlangıçta düşük borlu bir diyetle beslendi ve sonrasında ise 24 gün boyunca günde 3 mg borla desteklendi. Bu destek sonrasında kalsiyum ve magnezyum idrar atılımında dramatik bir azalma olduğu görülmüştür. Yazarlar, bor takviyesinin postmenopozal osteoporoz tedavisinde önemli bir rol oynayabileceğini öne sürmüşlerdir. Çünkü bor takviyesi özellikle bu dönemde kemik yoğunluğunda azalmaya neden olabilecek idrarda kalsiyum kaybını azaltabilir. Ayrıca Bor takviyesi, 17 beta-estradiol ve testosteronun serum konsantrasyonlarını önemli ölçüde arttırmış olup diyet magnezyum düşük olduğunda bu artış daha belirgindir (47). Bu bulgular kalsiyum, magnezyum ve borun sinerjik etkileşimini desteklemektedir.

Bor ve/veya magnezyum eksikliğinin menapoz sonrasında kadınlarda sıklıkla izlenen osteoporozda görülenlere benzer değişikliklere neden olduğu için optimal kalsiyum metabolizmasının sağlanması amacıyla bor ve magnezyum düzeylerinin korunması hedeflenmelidir. Menapoz sonrası kadınlarda ve yaşlı erkeklerde sıklıkla görülen aşırı kemik kaybını önlemek için minerallerle desteklenmesi gerekir (62).

Yüksek hücresel kalsiyum seviyeleri, sık görülen bir ağrı nedeni olarak kramp veya spazmlarla kas kasılmasına neden olur. Bor, özellikle magnezyum ile, bu kasları hızla gevşetebilir ve ağrıyı giderebilir.

 

KEMİK, EKLEM VE BAĞ DOKUSU

Diyetle alınan borun normal kemik büyümesi ve fonksiyonu için önemli olduğuna dair kanıtlar vardır. Bor eksikliği kurbağalarda anormal uzuv gelişimine (63) ve civcivlerde kemiklerin büyüme plakasının gecikmiş olgunlaşmasına neden olmaktadır (64). Diyette bor eksikliği domuzlarda (65) ve farelerde (66) kemik sağlamlığını azalttığı gösterilmiştir. Omurga kemiğinin trabeküler mikro mimarisi, bor elementinden yoksun beslenen farelerde bozulmuştur (66). Benzer şekilde, farelerde, alveoler kemiğin modellenmesi (67) ve yeniden modellenmesinin yanı sıra deneysel diş çekimi sonrası alveoler kemik iyileşmesinin, diyette borun eksik olduğu durumlarda bozulduğu gösterilmiştir (68).

Kemik analizleri, eklem kireçlenmesi bulunan ve bu alanlara yakın komşuluktaki kemiklerin, sağlıklı eklemlerin bor içeriğinin sadece yarısına sahip olduğunu göstermiştir. Bor içeriği eklem kireçlenmesi varlığında ve sağlıklı kemikte farklılık gösterir; arterittik kemiklerde yaklaşık 3-29,6 ppm bor varken sağlıklı kemiklerde 56 ppm bor saptanmaktadır (69). Aynı şekilde, eklem yangısı bulunanlarda eklemlerin kayganlığını ve temas ettiği kıkırdağa besin sağlayan sinovyal sıvıda bor düzeyinin düşük olduğu gösterilmiştir. Bor takviyesinden sonra kemikler normalden çok daha serttir ve cerrahlar onları daha zor maniple ederler.

Osteoartrit, Osteoporozyara iyileşmesi ve cilt sağlığı gibi olumlu etkileri bulunur. Bu etkilere başlıklar halinde bakalım.


OSTEOARTRİT

Kötü beslenme alışkanlıkları ile modern gübre kullanımı nedeniyle, 50 veya 100 yıl öncesine kıyasla bor alımımızı büyük ölçüde azaltmıştır. Gıdalardaki bor eksikliğinin bazı artrit türlerine neden olabileceği öne sürülmüştür. Bu hipotezden yola çıkarak bazı ülkelerin neden diğer ülkelere göre daha fazla veya daha az artrite sahip olduğunu belirlemek için epidemiyolojik çalışmalar yapılmıştır. Yerel olarak tüketilen gıdaların bor seviyelerini belirlemek amacıyla Jamaika, Mauritius, Fiji ve İsrail ziyaret edilmiştir. Bu topraklarda yetiştirilen yiyeceklerin farklı bor seviyelerine sahip olduğu bulunmuştur. Jamaika'da gıdalarda en düşük toprak bor düzeylerine sahiptir ve artrit oranları yaklaşık olarak %70'tir. Bunu Mauritus izler ve artrit oranları yaklaşık %50’dir. Bu ülkelerdeki günlük bor alımı 1 mg / gün'den azdır. Buna karşılık İsrail'de tüketilen gıdalar, düşük artrit insidansı ile ilişkili olarak yüksek bor konsantrasyonlarına sahipti.

Güney Afrika çalışmaları, çoğunlukla mısır tüketen topluluklarda, gübre ile yetiştirilen işlenmiş mısır tükettiklerinde daha fazla artrite sahip olduğunu göstermiştir. Diyetle alınan borda coğrafi farklılıklar vardır, ve bor alımı ABD'de 50 yılda önemli ölçüde düşmüştür. Özellikler gençlerdeki oranda daha belirgin olmakla birlikte artrit artmakta, adeta bir salgın hastalık kadar yaygın görülmektedir. Gübre kullanımının artması ve bitkilerin genetik seçimi, gıda maddelerinin kalitesinde ve besin içeriğinde çok çeşitli değişikliklere yol açmıştır. Endüstriyel tarımın gelişimiyle paralel olarak bor kaybının artması, eser elementlerde ve diğer besin maddelerindeki hayati değişiklikleri yansıtabilir (4).

ABD, İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda genel olarak ortalama toprak bor seviyelerine sahiptir ve gıda ile tahmini olarak 1-2 mg bor alımı vardır. Bu ülkelerde artrit oranı yaklaşık % 20 düzeyindedir. Ancak Batı Avustralya'daki Carnarvon kasabasında toprak ve suda yüksek bor seviyelerine sahiptir ve artrit oranı sadece %1'dir. Yeni Zelanda'da Ngawha Springs adlı bir yerde, artrit için küratif olarak çok yüksek bor seviyeleri bulunan kaplıca suyu kullanılır. Yüksek bor alımının olduğu (günlük 5 ila 8 mg) İsrailde sadece %0,5-1 artrit oranları raporlanmıştır (4). Ayrıca osteoartriti bulunan hastalarda femur başları, kemikler ve sinovyal sıvılarda bor düzeyleri normal bireylerden daha düşüktür (70).

Kas-iskelet sisteminde enflamasyon azaltıcı etkileri üzerine hayvan modeli çalışmaları yapılmıştır. İndüklenmiş arteritli farelerde ağız veya damar yolu aracılığıyla bor uygulananmış hayvan çalışmalarının analizi, borun enflamatuar yanıtta yer alan serin proteaz enzimlerinin üretimini ve aktivitesini azalttığını ortaya koydu (71). Borun antienflamatuar etkileri, atma hücreleri (lökositler) tarafından oksidatif yanmanın (burst) inhibisyonu ve dolaşım sistemi dışındaki nötrofiller ve istilacılar tarafından aşırı aktiviteden de kaynaklanabilir. Bor ayrıca kan ve hücrelerde SOD, katalaz ve glutatyon peroksidaz seviyelerini yükselterek serbest radikal süpürmeyi artırır (72).

Borik asitin farelerde aşil tendonlarının iyileşmesi üzerine etkileri daha düzgün yönlenmiş kollajen lifleri, tendon hücrelerinin daha homojen dağılımı ve daha düzgün organize vasküler demetler gelişmesini sağlaması ile gerçekleşir (73).

Normal inflamatuar yanıtın fizyolojik bir düzenleyicisi olarak diyet bor eksikliği değerlendirildiğinde, bordan yoksun beslenmenin farelerde bir antijen tarafından indüklenen artriti şiddetlendirdiği saptanmıştır. Borun normal enflamatuar süreci kontrol etmeye yardımcı olduğuna ve bunu, yükselen spesifik enzimatik aktivitelerin bastırılmasını sağlayan bir sinyal düzenleyici olarak hizmet edebileceğine dair kanıtlar vardır. Ayrıca bor antijen kaynaklı arteritli farelerde antienflamatuvar fonksiyonunu, dolaşımdaki nötrofil sayısını azaltarak, doğal öldürücü hücrelerinin ve CD8a+ / CD4− hücrelerinin dolaşım konsantrasyonlarını arttırarak sağlamıştır (71). Yakın dönemde yapılan bir çalışmada 10 mg/kg borun eklem içi kullanımı farelerde kemik kıkırdağında oluşturulmuş defektin onarımını artırmaktadır. Hyaluronik asit (HA) ve borun, bu onarımı kontrol grubundan daha başarılı bir şekilde iyileşme sağladığı gösterilmekle birlikte, HA’in iyileşmede bordan daha başarılı, borun ise antienflamatuvar etkide HA’den daha başarılı olduğu gözlenmiştir (74).

Gözlemsel kanıtlar, insanlardaki klinik çalışmalardan elde edilen bulgularla birleştiğinde, bor (3-12 mg) kullanımının muhtemelen kısa bir sürede iltihabı inhibe ederek osteoartrit ve sertlik semptomlarını azaltmada yardımcı olduğunu göstermektedir (75–78). Çift kör, plasebo kontrollü bir pilot çalışmada, bor ile on beş günlük kısa süreli de olsa diyet takviyesinin enflamatuvar göstergeleri olan CRP, fibrinojen (FBR) ve eritrosit sedimantasyon hızını (ESR) düşürdüğü gösterilmiştir (76). Başka bir çift kör-plasepo kontrollü çalışmada, sekiz hafta boyunca ağızdan alınan 6 mg bor takviyesinin, ostoeartrit semptomlarında plasebodaki %10 iyileşme ile karşılaştırıldığında hastaların %50'sinin şikayetlerini ve laboratuvar bulgularını azalttığını göstermektedir (79). Romatoid artirit hastalarında serum bor konsantrasyonu azalır, romatoid artirit pozitifliği ve kandaki romatoid faktör miktarları arasında anlamlı negatif korelasyon vardır (80). Bu nedenle eklem sistemlerini destekleyen diyet takviyelerinde (0,3-1mg) düşük bir miktar da olsa bor kullanılmaktadır.


KEMİK SAĞLIĞI VE BAĞ DOKUSU

Bor minerali, serum steroid hormon seviyelerini (D vitamini ve östrojen), kalsiyum/mineral metabolizmasını ve mineralizasyonla ilişkili protein sentezini etkileyerek, osteoblast ve/veya osteoklast aktivitesini değiştirerek kemik büyümesi ve oluşumu için önemli bir rol üstleniyor olabilir. Bor takviyesi D vitamini eksikliği olan hayvanlarda kemik büyümesini uyarır ve D vitamini eksikliğinin sonucunda görülen mineral metabolizmasındaki işlev bozukluklarını azaltır (81). Avrupa Birliği Sağlık ve Beslenme Tavsiyeleri düzenlemelerinin gözden geçirilmesi, bugüne kadar, bor ve silisyumun Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) tarafından kemik sağlığıyla ilgili olarak dikkate alınan daha fazla besin maddesi arasında olduğunu göstermektedir (82).

Bor, sadece yara onarımına katılanlar değil, aynı zamanda mineralize doku ile ilişkili proteinlerkollajen tip 1 (COL1), osteopontin (OPN), kemik sialoprotein ( BSP) ve osteokalsin (OCN) gibi hücre dışı dokuyu oluşturan proteinlerin sentezini kontrol eden haberci RNAyı (mRNA) da düzenler. Borun ayrıca alkalin fosfataz ve kemik morfogenetik proteinlerinin (BMP-4, 6 ve 7) mRNA ekspresyonunu arttırdığı bulunmuştur (83). Ayrıca borun Runx2, Col I, BSP ve OCN mRNA ekspresyonunu önemli ölçüde arttırdığı ve kemikte mineral birikimi indükleyebileceği, böylece kemik metabolizmasında moleküler düzeyde önemli roller yapabileceği bildirilmişti (83,84). Tavşanlarda günlük 31.25, 62.5 ve 125 mg/kg borik asidin kemik metabolizması ile ilişkili parametrelerden olan serum alkali fosfataz enzim aktivitesi ile fosfor, çinko ve borun serumdaki düzeylerini artırdığı izlenmiştir (85).

Bugüne kadar tanımlanmış ve karakterize edilmiş 20 kemik morfogenetik protein (BMP) ailesi üyesinden, her birinin transkripsiyon ve aktivitesi bor tarafından düzenlenen BMP-2, BMP-4, BMP-6 ve BMP-7 proteinlerinin insan beden ve kök hücrelerindeki osteoblastik farklılaşmayı indüklemek için gerekli oldukları bulunmuştur (86). Bu sayılan proteinler arasında, BMP-7 tedavisinin, birçok hücre tipinde osteoblast farklılaşmasının tüm genetik belirteçlerini indüklemek için yeterli olduğu gösterilmiştir (87). Bu eylemlerin birleşik etkileri kemik hücrelerinin mineralizasyonunun yanı sıra osteoblast hücresi canlılığını, proliferasyonunu ve morfolojisini de arttırır. Tüm bu avantajları yanında fizyolojik düzeydeki bor desteğinin kontrollere kıyasla matris mineralizasyonunun ve alkalin fosfataz aktivitesinin daha erken indüksiyonuna neden olması (88) nedeniyle erken dönemde kullanımının kırık iyileşmesinde etkili olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Tüm bu BMP'ler arasında, BMP-2'nin (borun belirgin indüklemediği ancak düzenlediği (89) vasküler yapı üzerinde olumsuz etkileri de vardır. Bu etki, damar düz kas hücresinin (VSMC), MSX-2'nin indüksiyonu veya VSMC'lerin apoptozunun indüklenmesi yoluyla osteoblastik farklılaşmasının gerçekleşmesi olabilir ve bu farklılaşma vasküler kalsifikasyonun başlamasında kritik bir adımdır. Ayrıca BMP-2, matris Gla proteininin regülasyon kaybıyla ilişkilidir (90). Buna karşın BMP-7 ise (Bor indükler) vasküler kalsifikasyonda karşıt eylemlere sahip olabilir (91). Ayrıca bor, ateroskleroz karşıtı etki gösteren serum östrojen seviyesini de yükseltir (*). Bu açıdan bor, vasküler kalsifikasyon üzerinde koruyucu bir etkiye sahip olabilir.

Bulgular, kemik yapımında belirgin bir azalma neden olan bor eksikliğinin kemik iyileşmesinde gerilemeye yol açtığını göstermektedir (67). Fare deneylerinde bor eksikliği omurgalarda kemik hacmi ve trabeküler kalınlığı azalttığı, trabeküler yapıda bozulmaya yol açtığı da gösterilmiştir (66,92). Bununla birlikte bor eksikliği farelerde dişteki alveolar kemik oluşumunu ve diş çekildikten sonra alveolar kemik onarımını bozmuştur; yenilenmeyi sağlayan osteoblast hakimiyetindeki kemik hacmi azalmış ve çoğalması durmuş olan kemik yüzey hacmi ise artmıştır (68). Borik asidin sistemik uygulaması, sıçanlarda periodontal hastalıkta RANKL / OPG dengesini etkileyerek diş kemik kaybını azaltabilir (93).

Bor minerali, kemik büyümesi ve bakımı için gereklidir. Bor alımının menopoz sonrası kadınlarda osteokalsin düzeylerini arttırdığı, bu nedenle günlük 1 mg/L bor alımının menopoz sonrası kadınlarda kemik metabolizmasını olumlu yönde etkileyebileceği gösterilmiştir (94). Günlük olarak 3 mg takviye bor kullanılması, tükettikleri meyve ve sebzelerle yeterli bor alınamayan, osteopeni veya osteoporoz riski olan kişilere fayda sağlayabilir (95).

Moleküler düzeyde bor, mineralize doku ile ilişkili proteinleri artırarak kemik metabolizması üzerinde önemli roller gösterir ve rejeneratif tıpta yeni kullanım alanları bulabilir. Bor takviyesi, kemik mineralizasyonunu  ve kemik büyümesini sağlayan Tip I kollajen ve osteokalsine bağlı mRNA düzeylerini artırır (83). Bir çalışmada, daha az bor içeren diyet (3.8 mg/kg ) ile beslenen tavşanlar, artan konsantrasyonlarda (10 mg/kg, 30 mg/kg ve 50 mg/kg) bor takviyesi alan diğer 3 gruba kıyasla en düşük kemik bor içeriğine sahipti. Tavşanlar üç bor seviyesi ile beslendiğinde, en yüksek iki alım tibia ve femur kemiklerinin kırılma kuvvetini ve sıkıştırma gücünü arttırdığı görülmüştür. Ek olarak, üç bor takviyesinin hepsi de kemik kalsiyum ve magnezyumunda artışa neden olmuştur ve en yüksek iki doz da kemik fosforunu arttırmıştır. Bu sonuçlar, bor alımının sadece kemik borunun idamesini değil, aynı zamanda diğer makro minerallerin miktarını da artırdığını göstermektedir (96).

Farelerde D vitamini eksikliği varlığında bor takviyesinin ciddi hipokalsemisiyi önlediğini göstermektedir. Bu durum, düşük D vitamini ile beslenen farelerde daha hızlı ortaya çıkar ve hızlı kemik büyümesi ile ilişkilidir (97). Düşük D vitamini koşullarında kalsiyum metabolizması daha az etkilenecektir.

Hayvan bağ dokusundaki en yaygın hücrelerden olan fibroblastlar, hücre dışı matrisi ve kolajeni sentezler ve yara iyileşmesinde kritik bir rol oynar. Bor, bu anahtar enzimlerin fibroblastlardaki aktivitesini kolaylaştırır, böylece hücre dışı matris yenilenme hızını artırır. In-vitro ve in-vivo çalışmalarda, borun bu yararlı etkilerinin fibroblastlarda bulunan elastaz, tripsin benzeri enzimler, kollajenaz, katepsin D ve alkalin fosfataz gibi spesifik enzimler üzerindeki doğrudan etkilere bağlı gerçekleştiğini ortaya koymuştur (98). Bu anahtar bilgiler çok önemlidir. İnsan fibroblastları kullanılarak yapılan in vitro araştırmalar, bir borik asit çözeltisinin hücre dışı matris üzerindeki etki yoluyla yara iyileşmesini geliştirdiğini göstermiştir (99). Borik asit önemli terapötik etkinliğe sahip olup oksidatif stres ve yara iyileşme sürecinin önemli bir rol oynadığı enflamatuar hastalıkların tedavisinde kullanılabilir. Borik asit kullanımı, yapay ajanlarla oluşturulan DNA çift sarmal hasarlarını azaltmanın yanı sıra yara iyileşme sürecini de kısaltmaktadır (100). Derin yaralara % 3 borik asit çözeltisinin uygulanması, yoğun bakımda yara iyileşmesi için gereken süreyi üçte iki oranında azaltmıştır (101).

HORMON METABOLİZMASI

Bor, steroid yapıdaki hormonlarının ve özellikle seks hormonlarının metabolizmasını etkiler. Erkeklerde düşük testosteron seviyelerini ve menopozdaki kadınlarda östrojen seviyelerini arttırır. Bor, seks hormonlarının, D vitamininin yarı ömrünü ve biyoyararlanımını arttırır.

Araştırmalar, menapoz sonrası kadınlarda alınan bor takviyesinin, en aktif östrojen olan 17-beta estradiol (E2) formunun kan seviyesini, östrojen replasman tedavisi alan kadınlarda bulunan seviyeye, yani iki katına çıkardığını göstermiştir. Aynı şekilde, testosteronun kan seviyeleri iki kattan fazla artmıştır. Bor takviyesi alanlarda, özellikle düşük magnezyum diyetine sahip kadınlarda, E2 neredeyse iki katına çıkarak ortalama 21.1 pg/mL'den 41.4 pg/mL'ye yükselmiştir. Testosteron iki kattan fazla artmış ve ortalama 0.31 ng / mL'den 0.83 ng / mL'ye yükselmiştir. Yeterli magnezyum diyetinde kadınlarda benzer artışlar görülmüştür: E2, ortalama 15.5 pg / mL'den 38.0 pg / mL'ye ve testosteron 0.38 ng/mL'den 0.65 ng/mL'ye yükselmiştir (47). Bazı kadınlar östrojen seviyeleri çok yüksek ve progesteron çok düşük olduğu için adet öncesi sorunlar yaşarlar ve bu nedenle bor kullanmaktan korkabilirler. Ancak bu düzeyler pre-menstrüel dönemdeki normal değerler olup ek metabolik yük veya toksisite oluşturmazlar.

Genç erkeklerde (29-50 yaş) yapılan güncel bir çalışmada, serbest testosteron seviyesinin (en önemli olan form), bir hafta boyunca yaklaşık 10 mg boraks günlük takviyesinden sonra üçte bir oranında arttığını göstermiştir (55). Bir hafta sonra ortalama plazma serbest testosteron düzeyleri artış göstermiş ve ortalama plazma estradiol önemli ölçüde azalmıştır. Ayrıca başka bir çalışmada bor takviyesinin, 17 beta-estradiol ve testosteronun serum konsantrasyonlarını belirgin şekilde arttırdığı ve bu etkinin diyet magnezyum düşük olduğunda daha belirgin olduğu gösterilmiştir (47).

Borun hayvan çalışmalarında kan D vitamini düzeylerini, insan çalışmalarında ise D vitamini eksikliği olan bireylerin serum düzeylerini arttırdığı gösterilmiştir (56,102).

 

Bor eksikliğinin insülin duyarlılığını azalttığı (103), kemik anormalliklerini önlemek için D vitamini ihtiyacını ve kurbağa gelişiminde kuyruk rezorpsiyonu için tiroksine alımına ihtiyacı arttırdığı bildirilmektedir. Menopoz sonrası kadınlarda bor alımının osteokalsin düzeylerini arttırdığı gösterilmiştir (94). Osteokalsin pankreas insülini ve yağ adiponektin sekresyonunu ve testis Leydig hücrelerinin testosteron üretimini arttırır.

 

Diyetle alınan bor, civcivlerde D vitamini veya magnezyum düzeylerinden bağımsız olarak pik pankreatik insülin salımında ve farelerde ise plazma insülin konsantrasyonlarını azaltır. Bu sonuçlar, fizyolojik miktarlarda borun, plazma glikozunu korumak için gereken insülin miktarını azaltmaya yardımcı olabileceğini düşündürmektedir (103).

 

Bordan yoksun erkek kurbağalar atrofiye testisler, azalmış sperm sayıları ve sperm şeklinde bozukluklar gösterir; dişi kurbağalarda ise buna benzer bulgularla atrofiye yumurtalıklar ve bozulmuş oosit olgunlaşması gösterir (42,104). Hayvan çalışmalarında günde 2 mg/kg borik asit tüketen farelerde; 4 haftalık dönem sonunda plazma testosteron düzeyinde önemli artışlara neden olduğu bildirilmiştir (105). Erkek keçilerde üreme sisteminin araştırıldığı bir çalışmada, diyet borunun takviyesinin erkek keçilerde sperm üretimini, sperm hareketliliğini arttırdığını ve bağışıklık ve antioksidan savunma kapasitesini arttırdığını ortaya koymuştur. Geliştirilmiş semen kalitesi, spermatogenez sürecinin düzenlenmesi için önemli bir protein olan testiküler serin proteinaz inhibitörü (SERPIN) üretiminin arttırılmasıyla ilişkilendirilebilir (106). İnsanlarda yapılan incelemelerde, yüksek doz bor maruziyeti bulunan maden çalışanlarında sperm kalite ve özelliklerinde negatif bir etki saptanmamıştır.

 


MANTAR KARŞITI ETKİLER

Candida

Çalışmalar, borik asit / boraksın mantarlarda biyofilm oluşumunu ve ayrıca zararsız maya hücrelerinin invaziv hifa forma dönüşümünü inhibe ettiğini göstermektedir. C. albicans hifleri üzerindeki borik asidin üzerindeki seçici inhibitör etkisi, büyüyen hiflerin apikal hücre iskelet elementlerinin bozulmasından kaynaklanır. Ayrıca hiflerle birlikte kolonize olarak etki mekanizması artan biyofilm oluşumu da engellenir. İlaca dirençli candida albicans'ın inhibitörü olarak borik asit etkili olduğu ve bu etkinin doza bağlı olarak arttığı gösterilmiştir (107,108).

Bir başka çalışma, borik asidin bu yaygın insan patojeninin karbonhidrat enerji metabolizması üzerindeki etkisini incelemektedir. Anahtar NAD-bağımlı enzimlerin borik asit tarafından inhibe edilmesi ile glikozdan etanol üretimi artar ve glikojen formunda karbonhidrat depolarının birikimi azalır. Bu sayede mantar hücrelerinde mitokondriyel aktivitede bozulmaya neden olmaktadır. Ayrıca ilaç kombinasyon çalışmaları borik asidin yaygın antifungal ilaçlarla etkileşimini göstermediği görülmüştür, bu ilaçların etkisine ek destek de sağlamaktadır (109).

Borik asitin birçok geniş çaplı randomize klinik çalışmalarda lokal kullanımda vajinal kandidiyazisye etkili olduğu saptanmış olup diğer antifungal tedavilere direnç gösteren vakalarda da başarılı bulunmuştr. Ayrıca diğer tedavi ajanlarının etkinliğini de arttırmaktadır. Nüks oranları diğer ajanlarla kıyaslandığında fark göstermemektedir (110).

Borik asidin cilt (ayak) mantar hastalıklarının yaygın bir nedeni olan Trichophyton Rubrum’a doz artışı ile doğru orantılı olarak etkili olduğu gösterilmiştir (111). Düşük yan etki profili sayesinde ayak ve cilt mantarlarının medikal tedavisi sonrasında tekrarını önlemek için de tercih edilebilir.


DETOKSİFİKASYON ETKİLERİ

Ağır metaller doğada yaygın olarak bulunur ve insan sağlığına ciddi zarar verebilirler. Endüstriyel gelişme ise ağır metallerin çevredeki ve bedenimizdeki maruziyetini arttırmaktadır. Bor, köklü biyolojik fonksiyonları ve antioksidan etkileri nedeniyle temel mikro besin olarak kabul edilir. İnsan kan kültürlerinde yapılan ayrıntılı bir çalışmada, bor bileşiklerinin kan dokusunda metal kaynaklı hasarlara karşı önemli bir koruma sağladığını ortaya koymaktadır. Farklı metal toksisiteleri nedeniyle üreme hücrelerinin maruz kaldığı hasarlar ile ilgili olarak bor bileşiklerinin koruyucu etkileri aracılığıyla oksidatif DNA hasarını önlemek için yeni antioksidan roller sunar ve ayrıca potansiyel yeni yönelimler önerir (112).

Bor eksikliği farelerde plazma homosisteini arttırdığı ve karaciğer SAM-e (önemli bir detoks molekülü) seviyelerini düşürdüğü bulgusu, borun SAM oluşumunu veya kullanımını etkileyerek detoks mekanizmalarında olabileceğini düşündürmektedir (15).

Bor, oksitlenmiş NAD+’yı güçlü bir şekilde bağlar ve bu nedenle ATP üretimi, kalsiyum sinyal yolakları ve sirtuinlerin eylemlerini içeren NAD+'nın dahil olduğu reaksiyonları etkileyebilir. Borun bir başka yararlı etkisi olan NAD+ kullanımını engellemek, NAD+ seviyelerini artırmak ve sirtuinleri aktive ederek DNA onarımını ve dolayısıyla sağlıklı yaşlanmayı teşvik etmektir (13,113).

Detoksifikasyon için önemli hedeflerden biri de florürdür. Florür sadece kemiklerin bozulmasına neden olmakla kalmaz, aynı zamanda epifiz bezinin kalsifikasyonuna ve tiroidin hasarlanmasına neden olur. Bor, florür iyonlarıyla reaksiyona girer ve daha sonra bor florürleri oluşturarak idrarla vücuttan atılımını sağlar. Çin'deki bir çalışmada, ağır bir toksifikasyon tablosu olan iskelet florozu olan 31 hastayı tedavi etmek için boraks kullanılmıştır. Üç aylık bir süre boyunca yüksek doz (300-1100mg/gün) bor tedavisiyle % 50 ila% 80 oranında klinik başarı sağlanmıştır (114).

Borik asit, florürün neden olduğu hücresel hasara karşı nöroprotektif etkiler için koruyucu özellikler göstermektedir. Farelerde flor iyonlarıyla oluşturulmuş nöral dejenerasyona karşı kullanılmış borik asit tedavisi malondialdehit, süperoksit dismutaz (SOD) aktivitesi, Na / K ATPase aktivitesi ve DNA fragmantasyonunda önemli iyileşme sağlamıştır. Sonuçlar borik asidin florür toksisitesi için beyni koruyucu bir terapötik ajan olabileceğini düşündürmektedir (115).

Borik asidin antioksidan koruyucu özellikleri arsenik (116), gentamisin(117), karbontetrahidroklorür (118), krom (119), nikotin (120), siklofosfamid (121) ve parasetamol (122) gibi maddelerle yapılan toksikasyon hayvan ve hücre kültürü deneylerinde başarılı olarak gösterilmiştir. Bu çalışmaların hepsinde antioksidan sistemlerin önemli yapıtaşları olan glutatyon, superoksid dismutaz, katalaz düzeyleri ve aktivitelerinde artış izlenmiştir.

Bor içeren bileşiklerin, düşük yan etkileri olan anti-enflamatuar ajanlar gibi etkili oldukları bulunmuştur. Kronik ve granülomatöz inflamasyon için borun tek başına veya deksametazon ile adjuvan olarak anti-enflamatuar etkileri bir hayvan modeli çalışmasında gösterilmiştir (123).

 


BEYİN VE SİNİR SİSTEMİ ETKİLERİ

Bor, beyin fonksiyonlarının aktivitesi için gereklidir çünkü bor eksikliği, bilişsel dikkat ve hafıza süreçlerini ve insanlarda psikomotor becerileri bozmaktadır. Hem hayvanlarda hem de insanlarda beyin elektriksel aktivitesinin değerlendirilmesiyle bor eksikliğinin, spesifik olmayan malnütrisyonda veya ağır metal toksisitesinde gözlenene benzer şekilde beyin elektriksel aktivitesinde azalmaya neden olur. İnsanlarda bilişsel ve psikomotor fonksiyon değerlendirildiği çalışmalarda bor eksikliğinin (örneğin günlük 2000kcal sağlayan bir diyetle yaklaşık 0,25mg'e karşı yaklaşık 3,25 mg bor) motor fonksiyon, el becerisi, dikkat ve kısa ve uzun süreli hafıza görevlerinde daha düşük performansla sonuçlandığı gösterilmiştir(48,124).

Çalışmalar, sağlıklı yaşlı erişkinlerde, bor kısıtlı bir diyetin, elektroansefalogram (EEG) parametrelerindeki değişikliklerle ölçülen beyin elektriksel aktivitesinde azalmaya neden olduğunu göstermektedir (125). Ayrıca, bor yoksunluğu, motor hızı ve el becerisi ölçümlerinde ve dikkat, algı ve kısa süreli hafızada bilişsel süreçlerde gerileme ile sonuçlanmıştır.

Fare deneylerinde de buna benzer etkiler gözlenmiştir. Bor eksikliğinde, zihinsel gevşemiş durum ve psikomotor görevlerin performansının azalmasıyla ilişkili olan düşük frekanslı dalgalarda artan aktivite izlenmektedir. Buna bağlı olarak yüksek frekanslı beyin aktivitesinde azalma, bor eksikliği olan kişilerde hafıza bozukluğuna benzer etkiler gösterir (126).

Kızılay ve arkadaşları, borun sinir sistemindeki etkilerini araştırmak amacıyla fareler üzerinde bir çalışma gerçekleştirmiştir. Deneysel akut siyatik sinir hasarında borik asidin olası etkilerini araştırdılar. Bu çalışmanın sonuçları, sıçanlarda siyatik sinir hasarından sonra yüksek dozda olan 100 mg / kg'da borik asit uygulanmasının, muhtemelen oksidatif stres reaksiyonlarını hafifleterek miyelin ve aksonal yaralanmayı önemli ölçüde azalttığını ve yaralı siyatik sinirin elektrofizyolojik fonksiyonunu iyileştirdiğini göstermektedir (127).

Beyin gelişim derecesi, beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF) seviyeleri ile ifade edilebilir. BDNF, nöronal gelişim, koruma ve restorasyon sürecinde vazgeçilmez bir rol oynar. Devekuşlarında yapılan bir çalışmada, 160 mg/L borik asit takviyesinin BDNF ekspresyonunu artırıp ve hücre ölümünü azaltarak beyin gelişimini teşvik edebilir olduğu görülmüştür. Nöron yapısı değerlendirildiğinde, hayvanlar 160 mg / L'den daha az borik asit ile beslendiğinde bol miktarda nöron bağlantıları ve sağlam hücre morfolojisine sahiptir(128).

Borun beyin fonksiyonu ve beyin davranışı üzerindeki etkilerinin sinir uyarılarının iletimini etkileyen hücre zarı değişikliklerinden kaynaklandığı da düşünülmektedir. Bor mineralinin fazla alındığı koşullarda, beyin dokusu henüz keşfedilememiş mekanizmalarla bor düzeyini normal değerlere taşıdığı saptanmıştır.


ANTİ-ENFLAMATUVAR ETKİLERİ

Borun normal inflamatuar süreci kontrol etmeye yardımcı olduğuna ve bunu, yükselen spesifik enzimatik aktivitelerin bastırılmasını sağlayan bir sinyal düzenleyici olarak hizmet edebileceğine dair çalışmalar vardır. Ayrıca bor antijen kaynaklı arteritli farelerde antienflamatuar fonksiyonunu, dolaşımdaki nötrofil sayısını azaltarak, doğal öldürücü hücrelerinin ve CD8a+ / CD4− hücrelerinin dolaşım konsantrasyonlarını arttırarak sağlamıştır (71).

Bor içeren bileşiklerin, nispeten düşük yan etkileri olan anti-enflamatuar ajanlar olarak etkili oldukları bulunmuştur. Kronik ve granülomatöz inflamasyon için borun tek başına veya deksametazon ile adjuvan olarak anti-enflamatuar etkileri bir hayvan modeli çalışmasında gösterilmiştir. Doza bağımlı bir düzende (3-6mg / kg) bor, tek başına veya deksametazon ile bir adjuvan olarak kullanıldığında farelerde formaldehit ile oluşturulmuş kronik iltihabı ve granülom oluşumunu etkili bir şekilde engeller (123).

Plazmadaki bor, alımından saatler ve haftalık tüketimi sonrasında önemli oranda artış göstermektedir (10mg / gün Erkek). Altı saatlik bor takviyesi kullanımı dahi yüksek duyarlı CRP (hsCRP) ve TNF-a seviyesinde önemli bir azalma göstermiştir. Bu etki uzun dönem kullanımda da korunmaktadır (55).

Kadınlarda yapılan bir çalışmada, plaseboya karşı bor takviyesi alınan dönemlerde (günlük 1.1 ve 3.0 mg) nötrofil yüzdesinde artış ve lenfosit yüzdesinde azalma olduğunu bulunmuştur (51). Ayrıca bor takviyesinin anti-inflamatuar etkiler göstererek adet dönemindeki ağrının şiddetini ve süresini azaltabildiği gösterilmiştir (129).

İnflamasyon işlemi sırasında nötrofillerin ve fagositlerin aktivasyonu, mikrobisidal amaçlar için kullanılan süperoksit, hidrojen peroksit ve hidroksil radikali gibi reaktif oksijen türlerinin üretilmesine yol açar. Glutatyon, süperoksit dismutaz ve katalaz içeren reaksiyonlarda aşırı reaktif oksijen türleri yok edilir. Bor takviyesi (3.0 mg/gün), bordan yoksun (0.25 mg/gün) diyete sahip erkek ve kadınlarda eritrosit süperoksit dismutaz konsantrasyonunu önemli ölçüde arttırabilmiştir (49). Düşük dozlardaki (örneğin 5 mg/L) bor alımı dahi insan kan kültürlerinde süperoksit dismutaz ve katalaz dahil antioksidan enzim aktivitelerini desteklediği bulunmuştur (130).

Bir başka çalışmada bor kaynağı olarak kullanılan kalsiyum fruktoboratın, oksidatif strese maruz kalan kültür hücrelerinde hücre içi üretilen süperoksit iyonlarının miktarını azalttığı saptanmıştır (131). Metabolizmadaki bor düzeyinin reaktif oksijen türlerinin tahribatını engelleyebileceğini gösteren başka kanıtlar da mevcuttur. Bor kullanımı dozla doğru orantılı olarak malatyon kaynaklı oksidatif stresi, lipit peroksidasyonunu ve antioksidan enzim aktivitesinin baskılanmasını tersine çevirmiştir. Bor, malatyon kaynaklı oksidatif stresi azaltarak antioksidan savunma mekanizmalarını arttırmış ve farelerde hasar görmüş karaciğer, böbrek ve beyin dokularının yenilenmesine katkı sağlamıştır (132). Hatta, kültürlenmiş THP-1 monositleri ile yapılan bir deneyde borun, glutatyon eksikliği varlığında bile enflamatuar hasarı sınırlayabileceği gösterilmiştir (133). Bor, birçok ardışık mekanizmayı çalıştırarak DNA hasarını önler ve antioksidan düzeyi arttırır (134).

 


KANSERDEN KORUYUCU ETKİLER

Bor bakımından zengin diyetlere sahip, toprak ve suyun bor açısından zengin olduğu bölgelerde prostat, meme, rahim ağzı ve akciğer kanserleri de dahil olmak üzere çeşitli kanser türlerinin düşük izlendiği gösterilmiştir. Borla zenginleştirilmiş diyetlerin, prostat ve rahim ağzı kanseri riskinde önemli gerilemeye neden olduğu ve sigara içen kadınlarda akciğer kanseri riskini azalttığı bulunmuştur. Son birkaç yılda özellikle ameliyat edilemeyen ve yüksek yayılım oranları bulunan kanserlerde antikanser ajanlar olarak doğal ve sentetik bor içeren bileşiklerin kullanımı artmıştır. Ayrıntılı olarak özetlemek gerekirse bor içeren bileşikler, serin proteazların, NAD-dehidrojenazlar, mRNA birleştirme ve hücre bölünmesi inhibisyonu ile reseptör bağlanma taklidi ve apoptozun indüksiyonu dahil olmak üzere çeşitli mekanizmalar yoluyla kanser hücrelerinin fizyolojisine ve çoğalmasına müdahale eder.

Borik asit ve bir dizi bor içeren bileşiğin hipoksiye bağlı faktör-1 (HIF)'i büyük ölçüde inhibe ettiği gösterilmiştir. HIF-1 inhibisyonu, tümöre bağlı anjiyogenezin inhibisyonunu sağladığı için antineoplastik tedavinin bir hedefidir, birçok tümör tipinin büyümesini önler ve kanserli dokunun tedavisi için yeni bir yaklaşım sağlar (135).

Borik asit, tümör dokusunda ve kandaki prostat spesifik antijenin (PSA) ve insülin benzeri büyüme faktörü 1 (IGF-1) düzeylerini önemli ölçüde azaltarak farelerdeki prostat tümörlerinin boyutunu azaltmıştır. Düşük ve yüksek borik asit dozuna maruz kalan farelerde tümörlerin boyutu sırasıyla %38 ve %25 azalmıştır. Ayrıca bu dozlarda serum PSA seviyeleri kontrol grubuna göre sırasıyla %88.6 ve %86.4 düşüş göstermiştir (136).

Yaş, ırk, eğitim, sigara içme, vücut kitle indeksi, diyet kalorisi alımı ve alkol tüketimini dışlandıktan sonra artan diyet bor alımı prostat kanseri riskinde azalma ile ilişkilendirilmiştir. En yüksek bor alımı için prostat kanseri riski, en düşük tüketime kıyasla %64 daha azdır (137). Hücre kültürü çalışmalarıyla da borik asidin insan prostat kanseri hücre serilerinde (DU-145 ) proliferasyonu çeşitli hücre içi mekanizmalarla inhibe ettiği gösterilmiştir (138). Ek olarak, borik asit, iyonlaştırıcı radyasyon hücresi öldürmesini arttırırken, kemo-önleyici ajanlar olan selenometiyonin ve genistein’in anti-proliferatif etkinliğini arttırır (139).

Araştırmacılar bor alımı ve hormon replasman tedavisinin kadınlarda akciğer kanseri riski üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Akciğer kanseri olan 763 ve eşleştirilmiş 838 sağlıklı kontrol içeren kadınla yapılan bir çalışmada bor kullanımı, akciğer kanseri görülme riski ile ters orantılıyken, düşük bor tüketen ve HRT kullanmayan kadınlarda risk önemli oranda artmıştır (140).

Metastatik meme kanseri hücre kültürlerinde bor kaynağı olarak farklı konsantrasyonlarda kalsiyum fruktobarat uygulanmış ve hücre canlılığının önemli ölçüde azaldığı gözlenmiştir. DNA hasarı, apoptoz ve metastatik potansiyelin değerlendirilmesi için ATM, pATM, PARP, p53, p-p53, kaspaz-3, kaspaz-9 ve VEGF'nin ekspresyon seviyeleri incelenmiş, apopitoz göstergesi olan pATM (x12.5), tümör baskılayıcı gen olan p-p53 (x2.4) ve programlanmış hücre ölümünü etkileyen kaspaz-9 (x10.7) düzeyleri tüm gruplarda anlamlı olarak artmış olup VEGF ve DNA tamiri yaparak hücre sağkalımını sağlayan PARP seviyeleri önemli ölçüde (2.5x) azalmıştır. Bu sonuçlar kalsiyum fruktobaratın terapötik potansiyele sahip olabileceği ve kanserde önleyici faydaları olabileceğini göstermektedir (141).

Premenopozal kadınlarda diyet faktörleri ve meme tümörü özellikleri arasındaki ilişki üzerine bir çalışma yapılmıştır (142). Tümörler özellikle östrojen reseptörü (ER) durumu açısından karakterize edilmiştir. Bunun önemi ER-pozitif durumdaki tümörlerin hormon tedavisine cevap vermesi ve bu sayede tedavi şansının artmasıdır. Çalışmada, düşük bir bor alımı (0.8 mg / gün), daha yüksek bir alım (1.03 mg / gün) ile karşılaştırıldığında daha düşük bir ER-negatif tümör riski ile ilişkilendirilmiştir.

Borik asidin de meme kanseri hücrelerinin in vitro büyümesini engellediği gösterilmiştir. SK-BR-3 ve ZR-75-1 meme kanseri hücreleri sadece kısmen inhibe edilmiştir. Bu etki, yukarıda bahsedilen DU-145 prostat hücreleri ile olan inhibisyondan daha az düzeylerdedir. Bununla birlikte, borik aside 7 gün maruz kaldıktan sonra kültürlenmiş ZR-75-1 meme kanseri hücrelerinde hücre ölümünü gösteren apoptotik bir yanıt oluşmuştur. Kaspaz 3 aktiviteleri, bor bileşiklerinin neden olduğu sitotoksik veya nekrotik ölümü yerine apoptotik veya programlanmış ölüme doğru yöneldiklerini göstermektedir (143).

Yüksek ortalama bor alımı (8.41 mg / d) ve 587 ortalama/az bor alımı (1.26 mg / d) olan 472 kadından rahim ağzından smear çalışmasında bor alımının düşük olduğu kadınlarda servikal kanser için 15 sitopatolojik bulgu elde edilmiş olup bor alımı yüksek olan kadınlarda pozitif bulgu saptanmamıştır (144).

Ayrıca sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri yok etmek için Bor Nötron Yakalama Terapisi (BNCT) yıllardır başarılı olarak kullanılmaktadır. Bu tedavide, radyoaktif olmayan bor10 taşıyan ilaçları tercihen biriktiren kanser hücrelerinde hedefe yönelik bir radyoterapi programı uygulanır (Boron Neutron Capture Therapy)

 


BOR KULLANIM DOZU

Diyet takviyelerinde bor sodyum borat, sodyum tetraborat, bor amino asit şelatları, bor askorbat, bor aspartat, bor sitrat, bor glukonat, bor glisinat, bor pikolinat ve kalsiyum fruktoborat ve borik asit dahil olmak üzere birçok farklı formda bulunur (145). Bor takviyesi, tüketimden sonraki 4-6 saat içinde plazma bor düzeylerini anlamlı ölçüde artırır (55).

Dünya Sağlık Örgütü ilk tavsiyelerinde yetişkinler için güvenli bor kullanım aralığının 1–13 mg / gün olduğunu önerdi ancak (146) daha sonra bunu 70 kg'lık bir insan için kilogram başına 0.4 mg, yani yaklaşık olarak günlük 28 mg olarak yükselterek değiştirdi (26). Bu öneri, borun en yararlı aktivitesi için günlük 1 mg altındaki alımların yetersiz olduğunu göstermektedir.

Bireysel Gıda Alımları Araştırması (1994–1996), ortalama bir diyet bor alımı yetişkinlerde 0.87 ila 1.35 mg/gün, hamile kadınlarda 1.05 ila 1.08 mg/gün ve okul çağındaki çocuklarda 0.75 ila 0.96 mg/gün arasında değiştiğini göstermektedir (147). Bu rakamlar, önemli sayıda insanın arzu edilen miktarlardan daha az bor tükettiğini göstermektedir. Borda yeterli olarak yüksek kabul edilen diyetler günlük 2.000 kcal enerji alımı başına yaklaşık 3.25 mg bor sağlamalıdır. Borda düşük kabul edilen diyetler günlük 2.000kcal başına 0.25 mg bor sağlar. Vejetaryenler vejetaryen olmayanlara göre daha fazla bor alımına sahiptir çünkü bor hayvansal gıdalarda düşük, bitkisel gıdalarda ise bol miktarda bulunur (6).

 


BOR OLASI YAN ETKİLERİ

Türkiye’de insanlar üzerinde yapılan çalışmalar ile bor madenciliği ve işleme işlerinde çalışanlarda maruz kalınan yüksek miktarda borun anlamlı hiçbir yan etkisi bulunmadı (148). Saylı ve çalışma arkadaşları içme suyunda ve sonuç olarak gıdada yüksek konsantrasyonların bulunduğu alanlarda yaşayanlarda borun insan sağlığını olumsuz etkilemediğini saptamıştır (149,150). Litrede 29 mg 'ye kadar bor içeren içme suyuna ve madencilikte bor üretiminde yükse doza maruz kalan bir popülasyonda 3 kuşak boyunca, yan etki oluşturan çok yüksek dozlardaki hayvan deneylerindeki bor etkisine karşıt olarak akciğer hastalığında artış olmadığını, sağlık veya doğurganlık üzerinde olumsuz bir etki bulunmamıştır. İnsan çalışmalarında doğurganlık üzerine herhangi bir yan etki tespit edilmemiştir (151).

Başka bir çalışmada, 36 yıldır yüksek bor bölgesinde yaşayan 66 erkekte (ortalama 39 yaş) yüksek bor alımını göstergesi olan idrarda 6.77 mg/L'lik bor atılımının herhangi bir yan etki oluşturmadığı saptanmıştır (152). Bu kişilerin ikamet ettikleri bölgedeki içme suyu, ortalama 10.2 + 4.1 mg / L olmak üzere 2.05 ila 29.00 mg/L arasında değişen bor konsantrasyonlarına sahipti. İnsan epidemiyolojik çalışmaları, kronik maruziyete sahip mesleki popülasyonlarda akciğer hastalığında artış olmadığını ve doğurganlık üzerinde hiçbir etkisi olmadığını göstermektedir.

Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesie göre bor maruziyetinde hiçbir toksik etkinin tespit edilmediği en yüksek doz günlük kilogram başına 9.6mg (55 mg borik asit), onaylanan günlük alım dozu ise 0,16 mg/ kg (yetişkinde ortalama 10 mg) olarak tespit edilmiştir (153).

Ulusal Bilimler Akademisi Gıda ve Beslenme Kurulu, bor için tavsiye edilen diyet değeri önermemiştir, ancak tolere edilebilir üst sınırlar belirlemiştir. Bu tolere edilebilir günlük alım üst limitleri şöyledir: yetişkinler için 20mg; ergenler için 17 mg; büyük çocuklar için 11 mg; küçük çocuklar için 6mg’dır(147).

Literatürde tarif edilen ve zehirlenme merkezlerinden toplanan birkaç insan vaka çalışmasının sonuçları, klinik semptomlar üretmek için gerekli olan ortalama borik asit dozunun, kabul edilebilir günlük alım dozunun (ADI) çok üzerinde olan 100 mg ila 55.5 g aralığında olduğunu göstermektedir (153). 10-88 gram borik asit alımı olan 784 insan zehirlenmesinin gözden geçirilmesinde ölüm olayı bildirilmemiştir. Vakaların %88'i asemptomatik olması ise hiçbir şey fark etmedikleri anlamına geliyor. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) borik asit ve sodyum tetraboratın genotoksisite için endişe yaratmadığı sonucuna varmıştır.

Veriler, faydalı etkilerin görülebileceği doz olan günlük 6.98 ± 3.39 mg bor alımının, transkripsiyon faktörlerinin ekspresyon seviyeleri değişmediği için moleküler düzeyde toksisite ile sonuçlanmadığını göstermektedir (154).

Farelerde olası kanserojen etkiler değerlendirilmiş olup kısa ve uzun süren çalışmalarında bulgu saptanmamıştır. Kısa süreli mutajenite deneylerinin hiçbirinde mutajenik aktivite gözlenmemiştir (155). Hayvanlarda toksisite genellikle sadece diyetle alınan borunun 100 mg/kg'ı (insanda günlük yaklaşık 7 gram) aşmasından sonra ortaya çıkar (26). 3 kuşak süren bir fare çalışması, günlük 30 mg/kg bor alımının ebeveynler veya yavrular üzerinde üreme toksisitesi veya etkisi saptamamıştır (156). Bu doz insanda, 3 nesil boyunca ağızdan alınan 60 kg için günlük 17 gram boraksa karşılık gelir.

Teorik olarak, östrojene duyarlı durumları (meme kanseri, uterus kanseri, yumurtalık kanseri, endometriozis, uterus fibroidleri) olan hastalarda bor takviyesinden kaçınılmalıdır ve östrojen seviyelerini artırabileceği veya aktivitesini artırabileceği için dikkatli kullanılmalıdır (157). Borun vücuttan atılması böbrekler yoluyla olması nedeniyle böbrek yetmezliği olanlarda dikkatli kullanılmalı veya sakınılmalıdır.


REFERANSLAR

1.        Nielsen FH, Eckhert CD. Boron. Adv Nutr. 2020;11(2):461–2.

2.        WHO. Boron in drinking-water. WHO, Geneva, Switz . 2009;1–36. 

3.        Opinion of the Scientific Panel on contaminants in the food chain [CONTAM] related to concentration limits for boron and fluoride in natural mineral waters. EFSA J . 2005 Jul;3(7):237. Available from: http://doi.wiley.com/10.2903/j.efsa.2005.237

4.        Newnham RE. Agricultural Practices Affect Arthritis. Nutr Health. 1991;7(2):89–100.

5.        Hunter JM, Nemzer B V., Rangavajla N, Biţă A, Rogoveanu OC, Neamţu J, et al. The Fructoborates: Part of a Family of Naturally Occurring Sugar–Borate Complexes—Biochemistry, Physiology, and Impact on Human Health: a Review. Biol Trace Elem Res . 2019 Mar 20;188(1):11–25.

6.        RAINEY CJ, NYQUIST LA, CHRISTENSEN RE, STRONG PL, CULVER BD, COUGHLIN JR. Daily Boron Intake from the American Diet. J Am Diet Assoc . 1999 Mar;99(3):335–40.

7.        Dietary Reference Intakes for Vitamin A, Vitamin K, Arsenic, Boron, Chromium, Copper, Iodine, Iron, Manganese, Molybdenum, Nickel, Silicon, Vanadium, and Zinc . Washington, D.C.: National Academies Press; 2001.

8.        Weir RJ, Fisher RS. Toxicologic studies on borax and boric acid. Toxicol Appl Pharmacol . 1972 Nov;23(3):351–64.

9.        ECHA (European Chemicals Agency). Member state committee draft support document for identification of boric acid as a substance of very high concern because of its CMR properties. SVHC Support Doc. 2010;2(June):1–27.

10.      U.S. EPA. Toxicological Review of Boron and Compounds. Toxicol Rev Boron . 2010;39(110):759–86.

11.      Ricardo A. Borate Minerals Stabilize Ribose. Science (80- ) . 2004 Jan 9;303(5655):196–196.

12.      Kitadai N, Maruyama S. Origins of building blocks of life: A review. Geosci Front . 2018 Jul;9(4):1117–53.

13.      Ralston NVC, Hunt CD. Diadenosine phosphates and S-adenosylmethionine: Novel boron binding biomolecules detected by capillary electrophoresis. Biochim Biophys Acta - Gen Subj. 2001;1527(1–2):20–30.

14.      Loenen WAM. S-adenosylmethionine: jack of all trades and master of everything? Biochem Soc Trans . 2006 Apr;34(Pt 2):330–3.

15.      Nielsen FH. Boron deprivation decreases liver S-adenosylmethionine and spermidine and increases plasma homocysteine and cysteine in rats. J Trace Elem Med Biol . 2009 Jul;23(3):204–13.

16.      Kim DH, Faull KF, Norris AJ, Eckhert CD. Borate–nucleotide complex formation depends on charge and phosphorylation state. J Mass Spectrom

17.      Kolodny NH, Collins LJ. Proton and phosphorus-31 NMR study of the dependence of diadenosine tetraphosphate conformation on metal ions. J Biol Chem . 1986 Nov 5;261(31):14571–5.

18.      Ross, A. Catharine; Caballero, Benjamin; Cousins, Robert J.; Tucker, Katherine L.; Ziegler TR. Modern Nutrition in Health and Disease. 11th ed. Lippincott Williams & Wilkins (LWW); 2012.

19.      Scorei R, Cimpoiaşu VM. Boron Enhances the Thermostability of Carbohydrates. Orig Life Evol Biosph . 2006 Feb;36(1):1–11.

20.      Uluisik I, Karakaya HC, Koc A. The importance of boron in biological systems. J Trace Elem Med Biol . 2018;45(May 2016):156–62.

21.      Usuda K, Kono K, Dote T, Watanabe M, Shimizu H, Tanimoto Y, et al. An overview of boron, lithium, and strontium in human health and profiles of these elements in urine of Japanese. Environ Health Prev Med . 2007 Nov;12(6):231–7.

22.      Moseman RF. Chemical disposition of boron in animals and humans. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102(suppl 7):113–7.

23.      Paul M. Coates, Joseph M. Betz, Marc R. Blackman, Gordon M. Cragg, Mark Levine, Joel Moss JDW. Encyclopedia of Dietary Supplements. CRC Press; 2015.

24.      Magour S, Schramel P, Ovcar J, Moser H. Uptake and distribution of boron in rats: Interaction with ethanol and hexobarbital in the brain. Arch Environ Contam Toxicol . 1982 Sep;11(5):521–5.

25.      Khaliq H, Juming Z, Ke-Mei P. The Physiological Role of Boron on Health. Biol Trace Elem Res. 2018;186(1):31–51.

26.      ENVIRONMENTAL HEALTH CRITERIA 204 - BORON. The World Health Organization; 1998.

27.      Wester R. In VivoPercutaneous Absorption of Boric Acid, Borax, and Disodium Octaborate Tetrahydrate in Humans Compared toin VitroAbsorption in Human Skin from Infinite and Finite Doses. Toxicol Sci. 1998 Sep;45(1):42–51.

28.      Butterwick L, de Oude N, Raymond K. Safety assessment of boron in aquatic and terrestrial environments. Ecotoxicol Environ Saf. 1989 Jun;17(3):339–71.

29.      OMS. Boron in Drinking-water Background. Heal criteria other Support Inf. 2003;2:1–17.

30.      İSKİ. Su Kalite Raporları . 2020. https://www.iski.istanbul/web/tr-TR/su-kalite-raporlari

31.      Gıda Güvenliği Hareketi. Ambalajlı Su Raporu. 2020. http://www.gidahareketi.org/su/

32.      HUNT CD, MEACHAM SL. Aluminum, Boron, Calcium, Copper, Iron, Magnesium, Manganese, Molybdenum, Phosphorus, Potassium, Sodium, and Zinc. J Am Diet Assoc. 2001 Sep;101(9):1058–60.

33.      Hunter D, Foster M, McArthur JO, Ojha R, Petocz P, Samman S. Evaluation of the Micronutrient Composition of Plant Foods Produced by Organic and Conventional Agricultural Methods. Crit Rev Food Sci Nutr . 2011 Jul;51(6):571–82.

34.      Rainey C, Nyquist L. Multicountry estimation of dietary Boron intake. Biol Trace Elem Res. 1998;66(1–3):79–86.

35.      Kim M-H, Bae Y-J, Lee Y-S, Choi M-K. Estimation of Boron Intake and its Relation with Bone Mineral Density in Free-Living Korean Female Subjects. Biol Trace Elem Res . 2008 Dec 25;125(3):213–22.

36.      Korkmaz M, Şayli U, Şayli BS, Bakirdere S, Titretir S, Ataman OY, et al. Estimation of human daily boron exposure in a boron-rich area. Br J Nutr. 2007;98(3):571–5.

37.      Benderdour M, Bui-Van T, Dicko A, Belleville F. In Vivo and In Vitro Effects of Boron and Boronated Compounds. J Trace Elem Med Biol . 1998 Mar;12(1):2–7.

38.      Nielsen FH. Is boron nutritionally relevant? Nutr Rev. 2008;66(4):183–91.

39.      Nielsen FH. Micronutrients in Parenteral Nutrition: Boron, Silicon, and Fluoride. Gastroenterology . 2009 Nov;137(5):S55–60.

40.      Nielsen FH, Meacham SL. Growing Evidence for Human Health Benefits of Boron. J Evid Based Complementary Altern Med. 2011;16(3):169–80.

41.      Rowe, Eckhert. Boron is required for zebrafish embryogenesis. J Exp Biol . 1999 Jun;202 (Pt 12:1649–54.

42.      Fort DJ, Rogers RL, Mclaughlin DW, Sellers CM, Schlekat CL. Impact of Boron Deficiency on Xenopus laevis; A Summary of Biological Effects and Potential Biochemical Roles. Biol Trace Elem Res . 2002;90(1–3):117–42.

43.      Lanoue L, Taubeneck MW, Muniz J, Hanna LA, Strong PL, Murray FJ, et al. Assessing the effects of low boron diets on embryonic and fetal development in rodents using in vitro and in vivo model systems. Biol Trace Elem Res . 1998 Dec 5;66(1–3):271–98.

44.      Opinion S. Scientific Opinion on the re-evaluation of boric acid (E 284) and sodium tetraborate (borax) (E 285) as food additives. EFSA J. 2013;11(10):1–52.

45.      World Health Organization. Trace elements in human nutrition and health World Health Organization. World Heal Organ . 1996;1-360.

46.      Penland JG. Dietary boron, brain function, and cognitive performance. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102 Suppl:65–72.

47.      Nielsen FH, Hunt CD, Mullen LM, Hunt JR. Effect of dietary boron on mineral, estrogen, and testosterone metabolism in postmenopausal women. FASEB J . 1987 Nov;1(5):394–7.

48.      Penland JG. The importance of Boron nutrition for brain and psychological function. Biol Trace Elem Res. 1998;66(1–3):299–317.

49.      Nielsen FH. Evidence for the nutritional essentiality of boron. J Trace Elem Exp Med . 1996;9(4):215–29.

50.      Hunt CD, Herbel JL, Nielsen FH. Metabolic responses of postmenopausal women to supplemental dietary boron and aluminum during usual and low magnesium intake: boron, calcium, and magnesium absorption and retention and blood mineral concentrations. Am J Clin Nutr . 1997 Mar 1;65(3):803–13.

51.      Nielsen FH, Penland JG. Boron supplementation of peri-menopausal women affects boron metabolism and indices associated with macromineral metabolism, hormonal status and immune function. J Trace Elem Exp Med . 1999;12(3):251–61.

52.      Nielsen FH. Manganese, Molybdenum, Boron, Chromium, and Other Trace Elements. In: Present Knowledge in Nutrition . Oxford, UK: Wiley-Blackwell; 2012. p. 586–607.

53.      Barr RD, Clarke WB, Clarke RM, Venturelli J, Norman GR, Downing RG. Regulation of lithium and boron levels in normal human blood: environmental and genetic considerations. J Lab Clin Med . 1993 Apr;121(4):614–9.

54.      Meacham SL, Taper LJ, Volpe SL. Effects of boron supplementation on bone mineral density and dietary, blood, and urinary calcium, phosphorus, magnesium, and boron in female athletes. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102(suppl 7):79–82.

55.      Naghii MR, Mofid M, Asgari AR, Hedayati M, Daneshpour MS. Comparative effects of daily and weekly boron supplementation on plasma steroid hormones and proinflammatory cytokines. J Trace Elem Med Biol . 2011;25(1):54–8.

56.      Miljkovic D, Scorei RI, Cimpoiaşu VM, Scorei ID. Calcium Fructoborate: Plant-Based Dietary Boron for Human Nutrition. J Diet Suppl . 2009 Jan 9;6(3):211–26.

57.      Opinion of the Scientific Panel on Dietetic products, nutrition and allergies [NDA] related to the Tolerable Upper Intake Level of Boron (Sodium Borate and Boric Acid). EFSA J . 2004 Aug;2(8):80.

58.      Nielsen FH. Biochemical and physiologic consequences of boron deprivation in humans. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102(suppl 7):59–63.

59.      Nielsen FH. Nutritional requirements for boron, silicon, vanadium, nickel, and arsenic: current knowledge and speculation. FASEB J . 1991 Sep;5(12):2661–7.

60.      Zofková I, Nemcikova P, Matucha P. Trace elements and bone health. Clin Chem Lab Med . 2013 Jan 18;1–7.

61.      Mooren FC. Magnesium and disturbances in carbohydrate metabolism. Diabetes, Obes Metab . 2015 Sep;17(9):813–23.

62.      Nielsen FH. Studies on the relationship between boron and magnesium which possibly affects the formation and maintenance of bones. Magnes Trace Elem . 1990;9(2):61–9.

63.      Fort DJ, Stover EL, Rogers RL, Copley HF, Morgan LA, Foster ER. Chronic Boron or Copper Deficiency Induces Limb Teratogenesis in Xenopus. Biol Trace Elem Res . 2000;77(2):173–88.

64.      Hunt CD, Herbel JL, Idso JP. Dietary boron modifies the effects of vitamin D3 nutrition on indices of energy substrate utilization and mineral metabolism in the chick. J Bone Miner Res . 2009 Dec 3;9(2):171–82.

65.      Armstrong TA, Spears JW, Crenshaw TD, Nielsen FH. Boron Supplementation of a Semipurified Diet for Weanling Pigs Improves Feed Efficiency and Bone Strength Characteristics and Alters Plasma Lipid Metabolites. J Nutr . 2000 Oct 1;130(10):2575–81.

66.      Nielsen FH, Stoecker BJ. Boron and fish oil have different beneficial effects on strength and trabecular microarchitecture of bone. J Trace Elem Med Biol . 2009 Jul;23(3):195–203.

67.      Gorustovich AA, Steimetz T, Nielsen FH, Guglielmotti MB. A histomorphometric study of alveolar bone modelling and remodelling in mice fed a boron-deficient diet. Arch Oral Biol . 2008 Jul;53(7):677–82.

68.      Gorustovich AA, Steimetz T, Nielsen FH, Guglielmotti MB. Histomorphometric Study of Alveolar Bone Healing in Rats Fed a Boron-Deficient Diet. Anat Rec Adv Integr Anat Evol Biol . 2008 Apr;291(4):441–7.

69.      Newnham RE. Essentiality of boron for healthy bones and joints. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102(suppl 7):83–5.

70.      Helliwell TR, Kelly SA, Walsh HPJ, Klenerman L, Haines J, Clark R, et al. Elemental analysis of femoral bone from patients with fractured neck of femur or osteoarthrosis. Bone . 1996 Feb;18(2):151–7.

71.      Hunt CD, Idso JP. Dietary boron as a physiological regulator of the normal inflammatory response: A review and current research progress. J Trace Elem Exp Med . 1999;12(3):221–33.

72.      Scorei RI, Ciofrangeanu C, Ion R, Cimpean A, Galateanu B, Mitran V, et al. In Vitro Effects of Calcium Fructoborate upon Production of Inflammatory Mediators by LPS-stimulated RAW 264.7 Macrophages. Biol Trace Elem Res . 2010 Jun 11;135(1–3):334–44.

73.      Kaymaz B, Gölge UH, Ozyalvaclı G, Kömürcü E, Goksel F, Mermerkaya MU, et al. Effects of boric acid on the healing of Achilles tendons of rats. Knee Surgery, Sport Traumatol Arthrosc . 2016 Dec 1;24(12):3738–44.

74.      Korkmaz M, Turkmen R, Demirel HH, Saritas ZK. Effect of Boron on the Repair of Osteochondral Defect and Oxidative Stress in Rats: an Experimental Study. Biol Trace Elem Res . 2019 Feb 4;187(2):425–33.

75.      Nielsen FH. Update on human health effects of boron. J Trace Elem Med Biol . 2014 Oct;28(4):383–7.

76.      Scorei R, Mitrut P, Petrisor I, Scorei I. A double-blind, placebo-controlled pilot study to evaluate the effect of calcium fructoborate on systemic inflammation and dyslipidemia markers for middle-aged people with primary osteoarthritis. Biol Trace Elem Res . 2011 Dec;144(1–3):253–63.

77.      Mogoşanu GD, Biţă A, Bejenaru LE, Bejenaru C, Croitoru O, Rău G, et al. Calcium Fructoborate for Bone and Cardiovascular Health. Biol Trace Elem Res . 2016 Aug;172(2):277–81.

78.      Newnham RE. Essentiality of boron for healthy bones and joints. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102 Suppl:83–5.

79.      Travers RL, Rennie GC, Newnham RE. Boron and Arthritis: The Results of a Double-blind Pilot Study. J Nutr Med . 1990 Jan 13;1(2):127–32.

80.      AlRawi Z, Gorial F, AlShammary W, Muhsin F, AlNaaimi A, Sa S, et al. Serum boron concentration in rheumatoid arthritis: correlation with disease activity, functional class, and rheumatoid factor. J Exp Integr Med. 2013;3(1):9.

81.      Hunt CD. The biochemical effects of physiologic amounts of dietary boron in animal nutrition models. Environ Health Perspect. 1994;102(SUPPL. 7):35–43.

82.      Higgs J, Derbyshire E, Styles K. Nutrition and osteoporosis prevention for the orthopaedic surgeon. EFORT Open Rev . 2017 Jun;2(6):300–8.

83.      Hakki SS, Bozkurt BS, Hakki EE. Boron regulates mineralized tissue-associated proteins in osteoblasts (MC3T3-E1). J Trace Elem Med Biol . 2010;24(4):243–50.

84.      Dzondo-Gadet M, Mayap-Nzietchueng R, Hess K, Nabet P, Belleville F, Dousset B. Action of Boron at the Molecular Level Effects on Transcription and Translation in an Acellular System. Biol Trace Elem Res . 2002;85(1):23–33.

85.      YİĞİT P, EREN M, SARICA Z s., ŞENTÜRK M. Tavşanlarda Borik Asidin Kan Kimyasına Etkisi. Erciyes Üniversitesi Vet Fakültesi Derg . 2013 Jun 1 [cited 2020 Jul 31];10(2).

86.      Lavery K, Swain P, Falb D, Alaoui-Ismaili MH. BMP-2/4 and BMP-6/7 Differentially Utilize Cell Surface Receptors to Induce Osteoblastic Differentiation of Human Bone Marrow-derived Mesenchymal Stem Cells. J Biol Chem . 2008 Jul 25;283(30):20948–58.

87.      Chen D, Zhao M, Mundy GR. Bone Morphogenetic Proteins. Growth Factors . 2004 Dec 7;22(4):233–41.

88.      Movahedi Najafabadi B-A-H, Abnosi MH. Boron Induces Early Matrix Mineralization via Calcium Deposition and Elevation of Alkaline Phosphatase Activity in Differentiated Rat Bone Marrow Mesenchymal Stem Cells. Cell J . 2016;18(1):62–73.

89.      Zhu D, Ansari AR, Xiao K, Wang W, Wang L, Qiu W, et al. Boron Supplementation Promotes Osteogenesis of Tibia by Regulating the Bone Morphogenetic Protein-2 Expression in African Ostrich Chicks. Biol Trace Elem Res . 2020 Jul 16;

90.      Zebboudj AF, Shin V, Boström K. Matrix GLA protein and BMP-2 regulate osteoinduction in calcifying vascular cells. J Cell Biochem . 2003 Nov 1;90(4):756–65.

91.      Davies MR. BMP-7 Is an Efficacious Treatment of Vascular Calcification in a Murine Model of Atherosclerosis and Chronic Renal Failure. J Am Soc Nephrol . 2003 Jun 1;14(6):1559–67.

92.      Nielsen FH, Stoecker BJ, Penland JG. Boron as a Dietary Factor for Bone Microarchitecture and Central Nervous System Function. In: Advances in Plant and Animal Boron Nutrition . Dordrecht: Springer Netherlands; p. 277–90.

93.      Sağlam M, Hatipoğlu M, Köseoğlu S, Esen HH, Kelebek S. Boric acid inhibits alveolar bone loss in rats by affecting RANKL and osteoprotegerin expression. J Periodontal Res . 2014 Aug;49(4):472–9.

94.      Boyacioglu O, Orenay-Boyacioglu S, Yildirim H, Korkmaz M. Boron intake, osteocalcin polymorphism and serum level in postmenopausal osteoporosis. J Trace Elem Med Biol . 2018 Jul;48:52–6.

95.      Article R. Nothing Boring about this Borylation. Synfacts. 2015;11(03):0266–0266.

96.      Gaffney-Stomberg E. The Impact of Trace Minerals on Bone Metabolism. Biol Trace Elem Res . 2019 Mar 23;188(1):26–34.

97.      Dupre JN, Keenan MJ, Hegsted M, Brudevold AM. Effects of dietary boron in rats fed a vitamin D-deficient diet. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102(suppl 7):55–8.

98.      Nzietchueng RM, Dousset B, Franck P, Benderdour M, Nabet P, Hess K. Mechanisms implicated in the effects of boron on wound healing. J Trace Elem Med Biol . 2002 Jan;16(4):239–44.

99.      Benderdour M, Van Bui T, Hess K, Dicko A, Belleville F, Dousset B. Effects of boron derivatives on extracellular matrix formation. J Trace Elem Med Biol . 2000 Oct;14(3):168–73.

100.    Tepedelen BE, Soya E, Korkmaz M. Boric Acid Reduces the Formation of DNA Double Strand Breaks and Accelerates Wound Healing Process. Biol Trace Elem Res . 2016 Dec 6;174(2):309–18.

101.    Blech MF, Martin C, Borrelly J, Hartemann P. [Treatment of deep wounds with loss of tissue. Value of a 3 percent boric acid solution]. Presse Med . 1990 Jun 2;19(22):1050–2.

102.    Effect of boron depletion and repletion on blood indicators of calcium status in humans fed a magnesium-low diet - PubAg . [cited 2020 Jul 31].

103.    Bakken NA, Hunt CD. Dietary Boron Decreases Peak Pancreatic In Situ Insulin Release in Chicks and Plasma Insulin Concentrations in Rats Regardless of Vitamin D or Magnesium Status. J Nutr . 2003 Nov 1;133(11):3577–83.

104.    Fort DJ, Stover EL, Strong PL, Murray FJ, Keen CL. Chronic Feeding of a Low Boron Diet Adversely Affects Reproduction and Development in Xenopus laevis. J Nutr . 1999 Nov 1;129(11):2055–60.

105.    Naghii MR, Samman S. The effect of boron on plasma testosterone and plasma lipids in rats. Nutr Res . 1997 Mar;17(3):523–31.

106.    Krishnan BB, Selvaraju S, Gowda NKS, Subramanya KB, Pal D, Archana SS, et al. Dietary boron supplementation enhances sperm quality and immunity through influencing the associated biochemical parameters and modulating the genes expression at testicular tissue. J Trace Elem Med Biol . 2019 Sep;55:6–14.

107.    Larsen B, Petrovic M, De Seta F. Boric Acid and Commercial Organoboron Products as Inhibitors of Drug-Resistant Candida albicans. Mycopathologia . 2018 Apr 9;183(2):349–57.

108.    De Seta F, Schmidt M, Vu B, Essmann M, Larsen B. Antifungal mechanisms supporting boric acid therapy of Candida vaginitis. J Antimicrob Chemother . 2008 Nov 19;63(2):325–36.

109.    Schmidt M, Tran-Nguyen D, Chizek P. Influence of boric acid on energy metabolism and stress tolerance of Candida albicans. J Trace Elem Med Biol . 2018 Sep;49:140–5.

110.    Iavazzo C, Gkegkes ID, Zarkada IM, Falagas ME. Boric Acid for Recurrent Vulvovaginal Candidiasis: The Clinical Evidence. J Women’s Heal . 2011 Aug;20(8):1245–55.

111.    Schmidt M. Boric Acid Inhibition of Trichophyton rubrum Growth and Conidia Formation. Biol Trace Elem Res . 2017 Dec 8;180(2):349–54.

112.    Turkez H, Geyikoglu F, Tatar A, Keles MS, Kaplan I. The effects of some boron compounds against heavy metal toxicity in human blood. Exp Toxicol Pathol. 2012;64(1–2):93–101.

113.    Mouchiroud L, Houtkooper RH, Auwerx J. NAD+ metabolism: a therapeutic target for age-related metabolic disease. Crit Rev Biochem Mol Biol . 48(4):397–408.

114.    Zhou LY, Wei ZD, Ldu SZ. Effect of borax in treatment of skeletal fluorosis. Fluoride . 1987 Jun 20 [cited 2020 Jul 31];20(1):24–7.

115.    Hacıoğlu C, Kar F, Senturk H, Kanbak G. Neuroprotective Effects of Boric Acid against Fluoride Toxicity on Rat Synaptosomes. Med Sci Discov . 2018 Jul 30 [cited 2020 Jul 31];5(7):260–6.

116.    Kucukkurt I, Ince S, Demirel HH, Turkmen R, Akbel E, Celik Y. The Effects of Boron on Arsenic-Induced Lipid Peroxidation and Antioxidant Status in Male and Female Rats. J Biochem Mol Toxicol . 2015 Dec;29(12):564–71.

117.    KÜÇÜKKURT İ, ACARÖZ DA, DEMİREL HH, İNCE S, ERYAVUZ A. Potential Protective Effect of Boron Against Gentamicin-Induced Oxidative Stress on Rat Tissues. Kocatepe Vet Derg . 2017 Mar 1 [cited 2020 Jul 31];10(3):172–9.

118.    Ince S, Keles H, Erdogan M, Hazman O, Kucukkurt I. Protective effect of boric acid against carbon tetrachloride-induced hepatotoxicity in mice. Drug Chem Toxicol. 2012;35(3):285–92.

119.    Iztleuov M, Temirova G, Bashbayeva M, Komyekbay Z, Iztleuov Y, Madikhan Z, et al. Effect of sodium tetraborate on oxidative damages in heart tissue in chromium intoxication. Biomed Pharmacol J. 2019;12(2):609–18.

120.    Türkez H, Arslan ME, Özdemir Ö, Chikha O. Ameliorative effect of boric acid against nicotine-induced cytotoxicity on cultured human primary alveolar epithelial cells. Boron. 2016;1(2):104–9.

121.    Ince S, Kucukkurt I, Demirel HH, Acaroz DA, Akbel E, Cigerci IH. Protective effects of boron on cyclophosphamide induced lipid peroxidation and genotoxicity in rats. Chemosphere . 2014 Aug;108:197–204.

122.    Karabag Coban F, KURU B. Effect of Boron on Trace Element Levelİn Paracetamol InduceHepatotoxi̇ci̇ty Model. J Boron. 2019;4(2):92–9.

123.    Ameen H, Hussain S, Ahmed Z, Aziz T. Anti-inflammatory effects of boron alone or as adjuvant with dexamethasone in animal models of chronic and granulomatous inflammation. Int J Basic Clin Pharmacol . 2015;701–7.

124.    Penland JG. Dietary boron, brain function, and cognitive performance. Environ Health Perspect . 1994 Nov;102(suppl 7):65–72.

125.    Penland JG. Quantitative analysis of EEG effects following experimental marginal magnesium and boron deprivation. Magnes Res . 1995 Dec;8(4):341–58.

126.    Nielsen FH, Penland JG. Boron deprivation alters rat behaviour and brain mineral composition differently when fish oil instead of safflower oil is the diet fat source*. Nutr Neurosci . 2006 Feb 5;9(1–2):105–12.

127.    Kızılay Z, Erken HA, Çetin NK, Aktaş S, Abas Bİ, Yılmaz A. Boric acid reduces axonal and myelin damage in experimental sciatic nerve injury. Neural Regen Res. 2016;11(10):1660–5.

128.    Tang J, Zheng X, Xiao K, Wang K, Wang J, Wang Y, et al. Effect of Boric Acid Supplementation on the Expression of BDNF in African Ostrich Chick Brain. Biol Trace Elem Res . 2016 Mar 31;170(1):208–15.

129.    Nikkhah S, Dolatian M, Naghii MR, Zaeri F, Taheri SM. Effects of boron supplementation on the severity and duration of pain in primary dysmenorrhea. Complement Ther Clin Pract . 2015 May;21(2):79–83.

130.    Türkez H, Geyikoǧlu F, Tatar A, Keleş S, Özkan A. Effects of Some Boron Compounds on Peripheral Human Blood. Zeitschrift für Naturforsch C . 2007 Dec 1;62(11–12):889–96.

131.    Scorei RI, Rotaru P. Calcium Fructoborate—Potential Anti-inflammatory Agent. Biol Trace Elem Res . 2011 Dec 28;143(3):1223–38.

132.    Coban FK, Ince S, Kucukkurt I, Demirel HH, Hazman O. Boron attenuates malathion-induced oxidative stress and acetylcholinesterase inhibition in rats. Drug Chem Toxicol . 2015 Oct 2;38(4):391–9.

133.    Cao J, Jiang L, Zhang X, Yao X, Geng C, Xue X, et al. Boric acid inhibits LPS-induced TNF-α formation through a thiol-dependent mechanism in THP-1 cells. J Trace Elem Med Biol . 2008 Sep;22(3):189–95.

134.    Yamada KE, Eckhert CD. Boric Acid Activation of eIF2α and Nrf2 Is PERK Dependent: a Mechanism that Explains How Boron Prevents DNA Damage and Enhances Antioxidant Status. Biol Trace Elem Res. 2019;188(1):2–10.

135.    Shimizu K, Maruyama M, Yasui Y, Minegishi H, Ban HS, Nakamura H. Boron-containing phenoxyacetanilide derivatives as hypoxia-inducible factor (HIF)-1α inhibitors. Bioorg Med Chem Lett . 2010 Feb;20(4):1453–6.

136.    Gallardo-Williams MT, Maronpot RR, Wine RN, Brunssen SH, Chapin RE. Inhibition of the enzymatic activity of prostate-specific antigen by boric acid and 3-nitrophenyl boronic acid. Prostate . 2003 Jan 1;54(1):44–9.

137.    Cui Y, Winton MI, Zhang Z-F, Rainey C, Marshall J, De Kernion JB, et al. Dietary boron intake and prostate cancer risk. Oncol Rep . 2004 Apr;11(4):887–92.

138.    Barranco WT, Eckhert CD. Cellular changes in boric acid-treated DU-145 prostate cancer cells. Br J Cancer . 2006 Mar 21;94(6):884–90.

139.    Barranco WT, Hudak PF, Eckhert CD. Evaluation of ecological and in vitro effects of boron on prostate cancer risk (United States). Cancer Causes Control . 2007 Feb;18(1):71–7.

140.    Mahabir S, Spitz MR, Barrera SL, Dong YQ, Eastham C, Forman MR. Dietary boron and hormone replacement therapy as risk factors for lung cancer in women. Am J Epidemiol. 2008;167(9):1070–80.

141.    Tepedelen BE, Korkmaz M, Tatlisumak E, Uluer ET, Ölmez E, Değerli İ, et al. A Study on the Anticarcinogenic Effects of Calcium Fructoborate. Biol Trace Elem Res. 2017;178(2):210–7.

142.    Touillaud MS, Pillow PC, Jakovljevic J, Bondy ML, Singletary SE, Li D, et al. Effect of Dietary Intake of Phytoestrogens on Estrogen Receptor Status in Premenopausal Women With Breast Cancer. Nutr Cancer . 2005 Mar;51(2):162–9.

143.    Elegbede AF. Boric acid inhibits cell growth and induces apoptosis in breast cancer cells. ProQuest Diss Theses . 2007;69.

144.    Korkmaz M, Uzgören E, Bakırdere S, Aydın F, Ataman OY. Effects of dietary boron on cervical cytopathology and on micronucleus frequency in exfoliated buccal cells. Environ Toxicol . 2007 Feb;22(1):17–25.

145.    NIH. Dietary Supplement Label Database . Available from: https://dsld.od.nih.gov/dsld/

146.    WHO. Trace elements in human nutrition and health. 1996. 381 p.

147.    Intakes DR, Vanadium U, Levels ZR, Intakes DR, Committee S, Evaluation S, et al. Dietary reference intakes for vitamin A, vitamin K, arsenic, boron, chromium, copper, iodine, iron, manganese, molybdenum, nickel, silicon, vanadium, and zinc : a report of the Panel on Micronutrients ... [et al.], Standing Committee on the Scientific Eva. 2002.

148.    Korkmaz M, Yenigün M, Bakırdere S, Ataman OY, Keskin S, Müezzinoğlu T, et al. Effects of Chronic Boron Exposure on Semen Profile. Biol Trace Elem Res . 2011 Nov 18;143(2):738–50.

149.    Şayli BS. Assessment of Fertility and Infertility in Boron-Exposed Turkish Subpopulations. Biol Trace Elem Res . 2001;81(3):255–67.

150.    Correspondence. Reprod Toxicol . 1999 May;13(3):235.

151.    WHO. BORON . 1998. 201 p. Available from: https://apps.who.int/iris/handle/10665/42046

152.    Howe PD. A review of boron effects in the environment. Biol Trace Elem Res . 1998 Dec 5;66(1–3):153–66.

153.    Scientific Opinion on the re-evaluation of boric acid (E 284) and sodium tetraborate (borax) (E 285) as food additives. EFSA J. 2013 Oct 1;11(10).

154.    Orenay Boyacioglu S, Korkmaz M, Kahraman E, Yildirim H, Bora S, Ataman OY. Biological effects of tolerable level chronic boron intake on transcription factors. J Trace Elem Med Biol . 2017;39:30–5.

155.    Marone PA, Heimbach JT, Nemzer B, Hunter JM. Subchronic and genetic safety evaluation of a calcium fructoborate in rats. Food Chem Toxicol . 2016 Sep;95:75–88.

156.    Name IN, Name BA, Name USA, Committee MC. Submission for Boron. 2007;1–7.

157.    U.S. National Library of Medicine. Boron . 2020. Available from: https://medlineplus.gov/druginfo/natural/894.html